Dışarıda süzülerek yağan kar, yavaşça şehrin üzerini örtmeyi başarmıştı. Asfaltın üzerinde bir tane bile teker izi yoktu. Bu havada ve bu vakitte gönlünü hoş edecek kuş sesi duymak da imkânsızdı. Bir an için dünyaya karşı sağır olduğunu hissetmeye başlamıştı. Yalnızlığın sesine o kadar alışmıştı ki nefesinin sesini bile duyamaz olmuştu. Yalnızlık kavramını sağırlık diye açıklayacakken yüksek bir sesle yerinden fırladı.

Hızlı adımlarla evinin en ücra köşesi olarak belirlediği kilerine girdi. Telaşla etrafı karıştırıyordu. Bu karıştırma esnasında sağır olmadığına daha çok inanmıştı çünkü ortalığı dökerken çıkardığı seslerden kendisi bile rahatsız olmuştu. Aradığını bulamamış olacak ki hızlı adımlarının sesine kulak vererek mutfağa geçmişti. Mutfak dolabında bulunan bütün kapakları ve çekmeceleri açtı. O açık bölümlere bakarken ellerini başına koymuş ve hüzünlü bir şekilde düşünüyordu. Yalnızlık kavramını aramak kavramıyla eş değer olduğunu düşünmüştü. Sağır olmadığını da kanıtlamak için kendi kendine bir şeyler konuşmuştu. “Annem olsaydı bir çekmece açıkken diğerini açma, önce açık olan çekmeceyi kapat, derdi.” dedi.

“Kıyafetlerini çıkardığında yere atma. Kaç oldu söylemem, derdi.” derken de çoktan odasına gelmiş ve ne giyeceğini düşünüyordu. Kar yağarken hava normaline göre daha ılıman olur diye ince giymek istiyordu. Yine de üzerinde eriyen karların vücudunu ıslatacağını düşündüğü için de kalın giymekten yanaydı. Kalın giyerse de terletir ve soğuk alırsa hastaneye kim gidecek diye düşünüyordu. Nihayet, sevdiklerim yanımda olsaydı kalın giymemi isterlerdi diyerek en kalın kazağını yerden kaldırdı. Üzerini giyerken odanın içerisinde volta atıyor, aynı zamanda şarkı söylemeye çalışıyordu. Pantolonunu da giyerken volta atmaya kalkıştığı için sendeleyerek düşmüştü. Düşerken bacağını yatağının köşesine vurduğu için küfürler ediyordu.

Dizinde yara bere olmasa da ağrının etkisiyle hafif topallayarak evden çıkıyordu. Aradığı şeyi evde bulamasa da dışarıda bulma ihtimali yüksekti. Bulamasa da sorunu çözebilecek yeni yollar kafasında hazırdı. Bu yüzden yalnızlığın aramakla alakalı olmadığını düşünmeye başlamıştı. Süzülerek yağan kar sessizce vücuduna dokunuyordu. Kıyafetlerden dolayı bu dokunuşları hissetmiyordu. Sadece kapüşonunun ucundaki sarkan saçından eriyerek akan kar sularını yanaklarında hissediyordu. Yalnızlık üşümek mi, yoksa hissedememek mi diye düşünüyordu. Belki de uzaktan dokunana dokunamamaktır derken avucunu açtı. Bu kadar hızlı düşünerek uygulamaya geçmesine kendisi de şaşırıyordu. Yalnızlık üşümektir diyerek yoluna devam etti.

Ne yazık ki bu tezi de uzun sürmeyecekti. Karşısında gelen çiftin ayak seslerini bile duyuyordu. Evli mi, yoksa sevgili aşamasındalar mı acaba diyecekken sıradan bir vatandaş olarak tanımadığı iki insanın aralarındaki samimiyeti yargılama ve sorgulama hakkının olmadığını büyük harflerle beyninin içerisinden geçirmişti. Beyninin içinden geçen ve bence kanun olarak çıkarılması gereken cümlelere rağmen çiftin ayak sesinin yanı sıra konuşmalarını da duymaya başlamıştı. “Çok üşümeye başladım ve bu şekilde yürüyerek bu yol bitmez abi. Bir taksi çağıralım.” denildiğini de duymuştu. Böylelikle yalnız olmayan insanların da üşüyebildiğini düşünmeye başladığı anda içi de ısınmaya başlamıştı. Aslında bu sıcaklık terlemesinden kaynaklıydı. Neyse ki Hasan abisinin evine yaklaşmıştı.

Hasan abisinin evine yaklaştığını fark ettikten sonra, daha da hızlı adımlarla bir an önce eve ulaşmıştı. Kapının önünde nefesini ağızdan alıp burnundan vermeye çalışırken bir yandan zile basıyordu. Bu sırada tüm nefesini ağzından vermişti. Hızlı nefes alıp verirken bunu bir türlü dengeleyemediğinin farkındaydı. Bu duruma alıştığını düşündü. Bu sırada işte buldum, yalnızlık alışmaktır diyordu ki kapı açıldı. Hasan abisi ağzını açmadan “Abi malzemelerini al hemen gidelim.” dedi. Hasan abisi, şaşkın bir ifadeyle “Dur, hele bir soluklan.” dedi.

“Abim onu hiç beceremiyorum. Kalorifer peteği düştü de hemen gidelim.”

“Arasan gelirdim. Niye koşturdun bu soğukta?”

“Öyle oldu, abim ya.” derken Hasan abisi arabasının anahtarını almış ve montunu giyerek geliyordu. Kendisi de aramak aklına gelmediği için bir hayli utanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

“Abi, kar da iyi yağıyor. Okullar tatil olur mu?”

“Senin ayağına mı düştü petek? Böyle yağarsa yine sizin işinize gelir.”

“Aynen abi, sınav haftası da yaklaşıyor ki çok iyi olur. Yok ya, ayağımı çarptım da zorlayınca ağrıdı.”

“Dikkat et oğlum. Leyla gibi gezme ortalıkta.”

“Abi ‘Leyla’ dedin de sence yalnızlık nedir?”

“Üşümektir.”

“Nasıl abi?”

“Bak şarapçıya, şu havada ışıkta bekliyor ki bir şarap parası çıkarsın. Isınmak için şarap arıyor. Yalnız olduğu için şarap içiyor. Yalnızlık üşütür.”  

“Hayır abi. Yalnız olmadığı halde üşüyen gördüm.”

“Hayırdır yalnızlık falan, aşık mı oldun sen?”

“Abi dizim ağrıyor, ne aşkı ya? Arabayı şu sol tarafa al, burada birisi vurmasın.”

Takım çantasını taşımasına yardım ederek Hasan abisiyle birlikte eve doğru neredeyse hiç konuşmadan gittiler.

“Ah be oğlum. İnsan şu evi dökmeden bana koşup gelmeden bir bakar sorun neymiş diye. Sadece üstüne ağırlık binmiştir. Tut tak yerine. Gece gece iş çıkardın.”

“Kusura bakma abi, bir anda düşünce öyle korkuyla fırladım.”

Dışarıda süzülerek yağan kar, yavaşça şehrin üzerini örtmeyi başarmıştı. Asfaltın üzerinde bir tane bile teker izi yoktu. Bu havada ve bu vakitte gönlünü hoş edecek kuş sesi duymak da imkânsızdı. Bir an için dünyaya karşı sağır olduğunu hissetmeye başlamıştı. Yalnızlığın sesine o kadar alışmıştı ki nefesinin sesini bile duyamaz olmuştu. Yalnızlık kavramını sağırlık diye açıklayacakken yüksek bir sesle yerinden fırladı. Camın önündeki kalorifer peteğinin üzerine uzattığı ayakları, peteğin düşmesine sebep olmuştu. Ayağını üzerinden çekmeden bir an peteğe bakarak düşünmeye başladı. Sonunda gerçekten Hasan abiye ayıp olur, takarım bunu diyerek yerinden doğruldu. Acaba peteği icat eden çok mu yalnızdı, dedi. Bayağı sıcakmış ve de ağır diyordu. Ağırlığının etkisiyle de tuhaf sesler çıkarırken yalnızlık, kombiyi yükselttiğin dereceyle doğru orantılıdır diyordu.

Tüm bunlar olurken saat de sessizce ilerlemiş ve gece yarısına gelmişti. Bir anda telefonuna mesajlar gelmeye başladı. Allah’ın belası uygulamalar, bu saatte bildirim gönderirsen uyanırım. Uyuyor olsaydım şu an hoş olur muydu, diyerek penceresinden bakmaya devam ediyordu. Bu sırada kapısı çaldı. Hızlıca doğrularak kapıya yöneldi o sırada da bağırıyordu: “Alt tarafı iki dakika yalnız kalayım dedim. Düşüneyim, dalıp gideyim dedim. Yalnız kalamadım. Ne var yine?” diye söylenerek kapıyı açtığında karşısında annesi, babası, ablası, küçük kardeşi ve bir doğum günü pastası vardı. Şaşkınlıkla telefonuna baktı ve uygulama bildirimleri olmadığını gördü. En sevdiği insanlardan doğum günü mesajları almıştı. Odasından çıkarak hep birlikte salona geçtiler. Mumlar bitmeden mutluluk, şaşkınlık ve heyecanla mumlara üflerken annesi: “Yalnızlık, en güzel şey olmasaydı sadece Allah’a mahsus olmazdı. Sen kimsin de yalnız kalacaksın.” diyerek gülüyordu.