Kimiz biz?
Kim bu içimizdekiler?
Kim bu yabancılar?
Nerede buranın yerlileri?
Patikalar neredeler?
Nerede Kızılderililer?
Nerede mızrakları?
Nerede küçük kız çocukları?
Nerede kağıtları buruşturup top yapan erkek çocukları?
Nerede evinden sıcak sıcak kestane kokuları yayılan o insanlar?
Bu insanlık nerede?
Biz neredeyiz?
Nerede bizim atalarımız?
Nerede toprak?
Nerede hakikat?
Nerede gerçeklik?
Nerede bu halk, bu vatandaş?
Konuşmalıydık!
Susmamalıydık!
Ağızlarımız susarken gözlerimiz konuşmalıydı.
Ben anlatmalıydım gözlerimle.
Siz anlamalıydınız gözlerinizle.
Çok geç olmadan konuşmalıyız.
Gidişat nereye gidiyor böyle
Biz nereye gidiyoruz...
Neden hep bir sorgu?
Neden cevapsız kalan sorular?
Biz nereye gidiyoruz demiştim;
Nereden geldik, kime gidiyoruz?
Toprak!
Nerede...
Çok mu derin?
Çok mu uzak?
Sıcak mı?
Yoksa üşür müyüm?
Korkar mıyım tek başıma
Bedenimi sarmışken beyaz bir örtü?
Etmişken ruhumu teslim can çekişirmişçesine
Tüm çıplaklığımla!
Korkar mıydım tek başıma
Dirilmeyecekmişçesine uğurlanırken sonsuzluğuma?
Sonsuzluk ne kadar uzaktı?
Bulamadığımız sevgiler kadar mı?
Ulaşamadığımız insanlar kadar mı?
Bildiğin halde konuşamamanın ağırlığı kadar mıydı yoksa?
Yoksa kaybolmayı istediğimiz kalpler kadar mı?
Hepsi çok uzaktı.
Biz her şeyden çok uzaktık.
Biz her şeye çok uzaktık.
Aşktan, sevgiden, nefretten,
İlimden, bilimden, hakikatten,
Biz her şeyden çok uzaktık.
Halktan, topraktan, insandan.
Biz her şeyden çok uzaktık.
En çok da senden, benden...
Neden varız?
Ben kimim?
Ben iki miyim?
Söylesene, biz kimiz?
Sahi, biz neden buradayız?