Düşünme diyorum sana, düşündün de ne oldu? Geri geldi mi sarılmalar, öpüşmeler?

Gelmedi. Kendine yalan söylemeyi bırak, sen de sevmiyorsun düşünmeyi. Bir makine gibi her gün düşünmeye ayarlıyorsun kendini. Yapma, her şeyi bırak.

Hâlâ düşünüyorsun, biliyorum, onu da bırak.


Yapamam diyorsun, bunu da biliyorum. Kendin için yapmayacaksın bunu. (Ne için yapacağım?) Günden güne ölen beynin, kalbin ve tüm bedenin için yapacaksın. Düşünmek sana iyi gelmiyor. (Alıştım bir kere, kesip atamam ki.) Alışmak. Nedir ki alışmak? Neye alışırız biz? Bizi üzdükçe üzen insanların varlığına mı? Her gün daha da azalan yaşama inancımıza mı? Hiç sevilmeyecek olmaya mı? Hiç anlaşılamayacak olmamıza mı? (Alıştırıldık bir keresinde, yokmuş gibi yapamayız ki.)


Gözlerini kapa. (Kapatamam.) Neden? (Gözlerimi kapattığım an kendimi farklı bir dünyada buluyorum.) İşte tam bu yüzden kapatacaksın. (Ama o dünyaya da alışırım, tehlikeli değil mi?) Bu dünyada olup biten olaylardan, insanların kirli düşüncelerinden uzak bir yer mi? (Evet, sanırım.) Tamam o zaman, kapat gözlerini ve mümkünse hiç açma. (Ölmek istemiyorum.) Ölmeyeceksin, sadece bu dünyaya gözlerini kapatıp kendi dünyanın egemeni olacaksın. (Seni de götürebilir miyim?) Hayır, ben ne oraya ne buraya aidim.(Nereye aitsin peki?) Bilmiyorum, bilmek için de bir uğraş vermedim. Yaşıyor muyum? Bilinmez. Diyecek bir şeyin yoksa gidiyorum. (Diyecek hiçbir şey bulamıyorum, düşünmem gerek.) Hayır düşünme, söyle aklından geçenleri. (Sen aklımın en kuytu köşesinde, hep orada olduğunu bildiğim, ara sıra yokladığım olarak kalacaksın.) Düşünmediğin hâlin bu mu? Düşünmemekte çok kötüsün.