Kör adam, sabah erken saatlerde kendiliğinden uyandı. Uykusunun derin ve deliksiz olması kör olmanın bir lütfuydu. Eli ile gözlerini ovuşturup yataktan doğrulduktan sonra mutat alışkanlıklarını yaptı. Günlük alışkanlıkları ile sıradanlaşan hayatı onun için olması gerekendi. Bu yüzden bu sabah da kör olmanın tadını çıkardı. İş ile ev arasına sıkış(tırıl)mış hayatı onu esir ederken o ise görünmez bir zindanda olmanın farkındasızlığı ile mutlu oluyordu. Çoğu insan gibi kör olduğu için mutlu ve hovardaydı. Renkleri görememenin acısını çekmek için renkleri en az bir kere fark etmesi gerekir insanın. O ise doğuştan kördü ve bununla övünüyor hatta renkleri bilemediği için inkar ediyordu.

Güneşin ışıtıp ısıtamadığı şeyler vardır. Yer altından çıkmamayı tercih eden bir köstebek için ışık ve ısı anlamsız ve gereksizdir. Çünkü onun hayatı karanlık ve soğuktur. Halbuki güneş olmadığı takdirde kendisinin bir gün bundan ötürü öleceğini bilmez. Ne aptalca bir ölüm! İşte kör adam da kendi hayat görüşüne sıkışmıştı. Güneşin merhametle verdiği ısıdan kendini ustaca esirgiyordu. Çevrenin ve yaşantılarının kendisinde bıraktığı izler onu bu noktaya getirmiş olsa da yine de hiç kimse gibi o da bunu mazeret gösteremezdi.

Ağır adımlarla merdivenden inerken çalışma masasındaki gelir-gider tablosu aklına geldi. Şirketlerin genel muhasebesini yaparken gider olarak gösterilen kalemlere eklemesini düşündüğü birkaç madde vardı. Şirket sahibi ile arasını iyi tutması için gider gösterecek kalemler gerekliydi. Büyük şirketler gider kalemlerinin içi boşluğu oranında büyürlerdi çünkü. Aslında, olmayan bir gideri gider göstermenin suç olduğunu biliyordu. Göz göre göre vergi kaçırıyordu. Ama yıllardır çalıştığı meslek hayatında bunu yapmadığı takdirde işsiz kalan birçok meslektaşını hatırlıyor ve olması gerekenin bu olduğunu düşünüyor ve kendini teskin edip her seferinde kör kalabilmeyi beceriyordu. İnsanın onuru ile midesi arasında bir bağ vardır. Onuru için aç kalanlar midelerini üzüp vicdanlarını sevindirirlerken, tok olup tok kalmak için çalışanlar onurlarından feragat ederler. Her gün azar azar onurunu satarak tıka basa doymak isteyen midelerin sefaleti, kör adamı ele geçirmişti. O ise bunun farkında değildi. Mutat bir halde tüm usulsüzlükleri ustaca yapıyor ve gece başını yastığa koyup deliksiz uyumayı becerebiliyordu. Çünkü o bir kördü!

“Otobüsler her zaman geç gelir.” düşüncesiyle bir sigara yaktı. Biletinin içinde yeteri kadar para olup olmadığından emin değildi. “Her neyse, eğer içinde para yoksa içeridekilerden yardım isterim.” diye düşündü. Sigarasını bitirmeden otobüs gelince kendi kendine; “Hah! Yine beni haksız çıkarmadı!” diyerek sigarasını yere atıp söndürdü. Otobüse binip biletini okuttu. İçinde bilet kalmadığını belirten sesi duyar duymaz şoför ile göz göze geldi. Üç saniye süren bu bakışmanın ardından kör adam ön koltukta oturan insanlardan medet umdu. İnsanların çoğu da kördü. Kör olmayan birisini bulmak istedi. Arkalara doğru giderken bir taraftan da “Bileti olan var mı?” diye soruyordu. Otobüsteki herkesin sağır olma ihtimalini düşündü bir an. Kimse kör adama tepki vermiyor, bilakis o yokmuş gibi davranıyorlardı. Bu çok uzun sürmedi. Arkalara doğru gittiğinde kendisini kör olmayan biri ayakta karşıladı.

-Buyrun. Benim biletimi okutabilirsiniz.

-Çok teşekkür ederim.

Kör adam bileti okuttuktan sonra sahibine tekrar vermek için geri döndü. Bileti, ücreti ile beraber sahibine takdim etti.

– Tekrar teşekkür ediyorum. Buyrun bu da ücreti.

-Rica ederim. Umarım size yaptığım bu kötülüğü bir gün affedersiniz.

Dedikten sonra biletin sahibi duraktan indi ve kör adam şaşkın bir şekilde ne diyeceğini bilemeden, karşılık veremeden kalakaldı. Handiyse o da otobüsten inecekti ama bunun için anlamlı bir sebep bulamadığı için otobüste kalmayı tercih etti.

Mutat bir yaşamı olan insanlar sığ sulardaki yapraklara benzerler. Derin sulardan gelen dalgalar onları etkiler. Dalgaların etkilerinden kurtulmak için derinlere inmeleri gerektiğini bilmeden sadece tekdüzeliklerini muhafaza etmeye çalışırlar.

Kör adam bir an için duraksadıysa da bu çok uzun sürmedi. Kendince; “Sanırım dili sürçtü ihtiyarın.” diye geçirdi içinden ve ihtiyarın yerine oturdu. Aklından geçen şeyler genel olarak basit alışkanlıklar ve tekdüzelikler olduğu için etrafında olan değişikliklere tahammül edemiyordu. Yaşadığı bu olayı unutmaya çalışırcasına işine yumuldu ve her zamanki işini yapıp eve geri döndü.

İçinde anlamsız bir huzursuzluk vardı. Nedeni bilinmeyen bir hastalığın çaresini arar gibi ellerini başının arasına sıkıştırmış, ihtiyarın cümlesini sayıklıyordu. Kendi kendine konuşmaya başladı.

“Bir insana yardım etmek neden kötülük olsun ki? Bana yardım ettiği için neden onu affetmem gerekiyor? Kötülük çıkarlarımızın zedelenmesi değil mi? E benim çıkarım da onun çıkarı da zedelenmedi? Ama neden kötülük yaptığını söylüyor manyak herif!”

İnsan, zihninin tenha köşelerinde, yaşamındaki çözümsüz sorunları altına süpürerek hallettiğini düşündüğü kırmızı bir halı bulundurur. Bu halıyı görmezden gelerek kurtulmaya çalışır. Kendi yarattığı sorunları yine kendisi görmezden gelerek geçiştirebileceğini düşünür. Tıpkı tanımsız bir varlığın hissettirdiği korku gibi bu halı da korkularımızı temsil eder. Kör adam, çözemediği bir sorunu daha kırmızı halısının altına süpürerek halletmişti. “Korkulacak şeyler ancak farkına varılırsa korkulabilir. Farkına varmazsak sorun olmaz.” diye düşündü.

Bizler gözlerimiz ile doğarız. Doğup büyüyedururken olay ve olguları görerek tanımlar ve değerleriz. Doğru ve yanlışı çevremizin ölçütleri ile orantılı şekilde yapılandırırız. Bunu, çevreye uyum sağlama saikiyle yaparız. Sizler; “sevilme, kabul edilme ihtiyacı” da diyebilirsiniz. Bilinçli ya da bilinçsiz uyum sağlarız. Bu uyum sağlama sürecinde zihnimiz, genel olarak duygusal beklentilere yoğunlaşıp gerçekçi ve olası sonuçları göz ardı etme eğilimindedir. Farkındalık sahibi olmayan zihinler duygularının yönlendirdiği kişilerdir.

Kör adam, biletinin içerisinde bakiye olmayabileceği ihtimalini bile bile isteyerek otobüse binmişti. Gerçekçi ve kabul ettiği sonuçların içerisinde biletinin içinde bakiye olmayabileceği ihtimaliydi. Bu ihtimali göz ardı etmesini sağlayan şey ise duygusal beklentileriydi. Nitekim ihtiyar, kör adama biletini vererek bu beklentiyi haklı çıkarmıştı. Oysa bu bir kötülüktü. Zira ihtiyar adam biletini paylaşarak, kör adama; “Biletini doldurma sorumluluğundan rahatlıkla kaçabilirsin.” mesajı vermişti. Bu ise gerçekten bir kötülüktü. Kör adam, bunu iyilik zannettiği için bu olay kendisine daima saçma gelmişti.

Hayatın sırrı sadece görmektir.

Duraksa… Göz kapağını kapa… ve… Gör.


KASIM 2022

Sefil Ruh

Küfe