Karanlık dar bir sokağın hatırları her zaman daha koyu duruyor, anılarında. Yorgun ve çaresiz bir bedeni oradan oraya sürüklerken, bulanık bir sisin içinde her defasında usulca kaybediyor kendini. Sıkı sıkıya kapattığı dudaklarını aralasa bile, cümle kuramayacak kadar dolmuş ciğerleri. Hissediyor hatta belki düşünüyor da ama bundan öylesine büyük bir öfkeyle kaçıyor ki sanki yakalansa son kez nefesini verecek gibi oracıkta. Kaldırıma oturuyor, havaya karışıyor gri bir duman. Kim olduğunun tam o anda önemi var mı? Çökmüş gözlerine aldırmadan sert bir gülümseme yerleştiriyor dudaklarına, güya mutlu. Bıkmışlığı paçalarına tırmanırken, sanki yere yıkılıverecekmiş gibi olan kendisi değilmiş gibi, umut çekiyor gökyüzünden. Soğuk yanaklarını acıtırken, içinden dökülen yangın acımasızca titretiyor bedenini. Sokaklar bitmiyor, saatler geçiyor. Kaç defa daha geçse bu sokaktan, dökülmüyor hisleri dilinden. Kaldırım taşları bile eziliyor, ruhundan taşan hayal kırıklıkları altında. Tek kelime etse, tek bir karşılık verse geçer belki sessizliği. Ama değer mi? Gözlerini diktiği karanlık, dans ediyor onunla. İyiyim, diye fısıldıyor buz gibi soğuğa. Hatıraları donuyor, hisleri tükeniyor. Bulanık bir kafanın kusma ihtiyacını hissediyor vücudunda. Kaybolmuşluğun sanrısı kendisini bulmasına izin vermiyor. Sokakların, ışıkların, soğuğun, şehrin hatta adının bile altında ezilip kalacak gibi tükeniyor. Yanından geçen bedenler yabancı, kulağına dolan sesler uğultu. Bir kez dönüp baksalar gülümseyecek ama bakmıyor kimseye, görünmeyeceğini bilerek terk ediyor kendini. Hataları deviriyor üstüne, ruhu devinimini tamamlayamıyor hayatı tattığından beri. O sessizlik içine gömerken ruhunu, dalıyor umutların içine. Bilmiyor, umutları onun en büyük yası olacak, eğiyor başını. Omuzlarını dikleştirip derin bir nefes alıyor, sanki varmış gibi…