İçimde bir kütle var, stres kütlesi.

Son sürat gidiyorum otobanda,

İnce kıyım, bıyık altı, imalı gülümsemeler,

İmarlı arazilerde lokma pay biçilmiş hayatımın dedikodusu,


Açığa çıkmış kuytu köşeler.

Gece sanki daha sesli bugün.

Silik bir beniz ve solgun, rengi atmış.

Mahrum kalmış ve aşağılanmış.

Bölündüğü bir sürü an içerisinde,

Bir yerlerde, ortada, açık alanda.


Eskidendi o şenlik kurulu sofra,

Ve unutulmamak çabası.

Tekdüze bir hayatın silinmeme amacı.

Elbet hayat sessiz bir testereydi.

Zaman dik başlı.

İnançlar, gayretler, amaçlar değişti.

Tebdili bir hayat sille tokat vurdu geçmişe.


Tekme tokat giriştiği inanılan gerçekler,

Kör sineklerin vızıltısı ve terk edilmiş bir bank.

Saatler boyu kafada bir şeyleri halletmek için girişilen çaba,

Kanaat notu kazanmak için,

Geçer nota iki puan.


Gece siluetine bürünmüş iki süvari,

Ellerinde zamana bürünmüş sualler,

Devir, devreden alışkanlıklar içinde,

Gülmek yerini unutmaya bırakmış.


Yağmurlu bir günde inen milyon damladan biri,

Biri mafya kesilmiş, kesmiş boğazı,

Karala, karanlık sokaklarda,

Karala, akşamları.


Unutulmuş bir palyaço, 

Unutulmuş bir sirk çadırı içinde,

Hem savaştan kaçmak istiyor,

Hem savaşsız zevk alınmayacağını biliyordu.

Yine de istiyordu.

Yarım bırakmak birçok şeyi,

Ne bardakta çayı bitsin,

Ne de söylenecek bütün sözü.

Sonra birden başını ellerinin arasına alıp,

Her şeyi unutmak istedi.

İsmini, cismini, kimliğini...


Akşam karanlığı çökmüş pazar meydanında,

Hatlarını kaybetmiş insan mezarları,

Yaya geçitleri, ruh kavisleri,

Her gün yanından geçen kaç katil var?

Her güne sığdırılan binlerce ceset.

Dünya damarlarında akan şehvet,


Hep aynı terane!

Hep aynı ciklet tadı.

Ölmek sempatik bir delikanlı.

Yaşamak, binlerce düşüncenin ufkunda,

Soğuktan tir tir titremek...