Pencerenin kıyısında kurumuş bir ağaç gibi boynu bükük bir şekilde duruyorum. Yelkovan ve akrebin hangi rakamların üzerini örttüğünden de haberim yok. Zaman hakkında bildiğim tek şey, şu an güneşin penceremden içeriye sızması gerektiği. Penceremden içeriye sızan bir güneş ışığı olmadığı gibi bütün şehrin üzerini örtmüş bir sis var. Pencereme vuran yağmur damlaları, yalnızlığımı haykırırcasına kalbime vuruyor gibi. Sadece bir yağmur damlası ne kadar can acıtabilir, sorusunun cevabını galiba buluyorum. Fazlasıyla canımı yakıyor. Sanırım kendi hür irademle tercih ettiğim yalnızlık da beni terk etmek istiyor. Kaç kere terk edildiğimi hatırlamıyorum. Bundan sonra kaç kere daha terk edileceğimi bilmiyorum.


Penceremden dışarıyı izlerken yağmurdan kaçan kuşları izliyorum. Aşağı-yukarı ve sağ-sol yaparak hızlıca kanat çırpıyorlar ve böylece kaçıyorlar. Bir yağmur damlası kuşlara ne kadar acı veriyor? Kendimi o kuşlardan bir tanesi olarak görmeye başlıyorum ama ben kafesimin içinden bir türlü ayrılamıyorum. Kafesimden bir süre için çıkmış olsam da yine bu kafese ısrarla dönmek isteyen bendim. Şimdi ise yağmur damlalarının darbesiyle uçmak istiyorum.


Kısa zaman önce kafesimden çıkarak hafif serin bir havada uçmuştum. Kafesten ayrılıyor olmak yüreğimde bir ateş yakmıştı. Yüreğimde yanan ateş, bana zarar verse de itfaiyeyi aramamıştım. Sönmezse de kül olmayı tercih ederim demiştim. Alevler hızla büyümeye başlamıştı. Ben ise içten içe eriyen bir obje gibiydim. Kül olmayı beklerken konduğum ağaç dalında arkadaşlarımla karşılaşmıştım. Daldan dala konup göçerken yüreğimde ateşin söndüğünü fark etmiştim. Ateşten kalan közler yine de eritmeye devam etmişti ama bu özgürlüğün tadını çıkararak yavaş yavaş kül olacağım için mutlu olmuştum.


Özgürlüğümün verdiği huzur sayesinde kanatlarımı çırparken daha da özgüvenli bir kuş olmuştum. Bu özgüven ve özgürlük sayesinde birçok yeni ağaç ve yeni kuşlar tanımıştım. İçimdeki erime devam ettiği için hiçbir şeye dikkat etmemiştim. Tek amacım eriyip kül olmadan önce her anı doyasıya yaşamaktı. Kanatlarımın sesini duyurarak yeni bir ağaca konmuştum. Bu ağaçta bir süre düşünme fırsatım olmuştu. Hiçbir şey düşünememiştim. Düşüneceğim onlarca şey arasından hangisini düşüneceğime karar verene kadar karşıdaki dala başka bir kuş konmuştu. Karşıma geçen kuş, öncelikle önümden geçmişti ve sanki önümden geçerken yüreğimin içine buz gibi sular serpiştirmişti. Beni eriten közler de yok olmuştu.


Karşımdaki kuşla sohbet etmiştik. O da benim gibi özgürlüğün tadını çıkarmak istiyordu. Onun hakkında pek bir şey öğrenemesem de beni bulabilmesi için ona kendimden fazlaca bahsetmiştim. Sonrasında aniden gelen bir utanma duygusuyla kanatlarımı çırparak uzaklaşmıştım. Soğuk bir hava vardı. İçimde yanan hiçbir şey kalmamıştı ama yine de üşümemiştim. Aniden gelen ve henüz hakkında pek bir şey bilmediğim kuş, beni kafesin içinde bile özgür hissettirecek kadar güzel ötmüştü. Bu sayede suratıma vuran ayazı bile sıcacık hissetmiştim.


Yaklaşık iki gün boyunca o kuşla özgürce uçma hayalleri kurarak zaman geçirmiştim. Yine hayaller kurmaya çalıştığım esnada karşıdaki dala konan güzel kuşun sesiyle hayallerimden sıyrılmıştım. Gözlerine değmekten utandığım için sürekli etrafı izleyerek güzel bir şarkı gibi ahenkli bir şekilde öterek zaman geçmişti. Yine ne içimi dökebilmiştim ne de kafesinin yerini öğrenebilmiştim. Güzel kuş, benim için gizemli bir kuş olmuştu ve bu gizem onu sevmeme sebep oluyordu. Gizemli kuş gittikten sonra sabaha kadar ahenkten uzak şarkılar söylemeye çalışmıştım. Sabahın erken saatlerinde sessizce ve hızlıca o özgürlükten kaçarak kafesime geldim.


Belki gizemli kuşu yağmurdan kaçarken görebilirim umuduyla hâlâ pencerenin kıyısındayım. Akrep ve yelkovan fazlaca rakamların üzerini örtmüş olacak ki hava da kararmaya başladı. Karanlıkta kuşları da göremeyeceğimin üzüntüsüyle sokak lambasının aydınlattığı yerdeki insanların yağmurdan kaçışını izliyorum. Yağmurdan kaçan insanlardan pek farkım yok diye düşünüyorum. Ben de o sabah o insanlar gibi kaçmıştım. Kuş olduğumu zannettim ama özgürce uçmak yerine kafesime hapsoldum. Yalnızlığım terk etmek istese de ben, gizemli kuşla uçmak yerine kafesimi tercih ettim. Korkak bir kuş muyum, içten içe eriyen bir obje miyim, yağmurdan kaçan insanlardan birisi miyim, yalnızlığa âşık birisi miyim diye düşünüyorum. Özgürce yaşamak için kuş oldum. Kuş olduğumda eriyen bir obje gibi hissettim. Terk edilmeyi kaldıramayacağım için yağmurdan kaçan insan oldum. Son olarak yalnızlığıma sığınarak yaşamak için penceremin arkasına sığınmıştım ama yalnızlığım bile beni terk etmek istiyor. Hepsi de oldum ama sonunda pencere önüne dikilmiş kuru bir ağaç gibiyim. Kuşların bile yuva yapmayacağı kuru bir ağacım. Bundan sonra bir sobanın içinde kül olmayı bekliyorum.