Korku nedir?

Sinir sisteminin adrenalin salgılayarak kalp ve solunum hızınızı artırıp, kaslarımıza olan kan akışını hızlandıran, reflekslerinizi güçlendirip göz bebeklerinizi büyüterek vücudunuzu savaşmaya ya da kaçmaya hazırlayan duygu.


Neden korkuyoruz peki? 

Hayatta daha fazla kalmak için korkuyoruz. İnsanlar hiçbir şeyden korkmuyor olsalardı çok daha fazla risk alacaklardı ve çok erken yaşta öleceklerdi. Korkusuz bir insan savaşmaması gereken canlıyla savaşacak, normal de kullandığı bir arabayı daha hızlı kullanacak, normalde gitmediği yerlere gidecek ve normalde yapmayacağı aktiviteleri yapacaktır. Yapılan araştırmaya göre çokça sakatlık ve yaralanma riski olan sporları yapan insanların ömrü daha az oluyor çünkü bu kişiler daha çok risk alıyor.


Korku genel anlamda kötü bir şey olarak gözükse de insanların hatta bütün canlıların hayatta kalması ve ömrünü uzatması için en gerekli duygudur.


Nelerden korkuyoruz peki?

Karanlıktan korkarız, tanımadığımız insanlardan korkarız (tanıdığımız insanlardan daha çok korkmalıyız çünkü katillerin %99 tanıdığı insanları öldürüyor.) yükseklikten korkarız, hayvanlardan(yılan, köpek, böcek...) korkarız ve kaçınılmaz olandan korkarız yani ölümden korkarız.


Ölümden korkmayan insan yoktur herhalde. "Ben ölümden korkmuyorum tamam mı?" diyenler elbette olacaktır.  Sizler, tabi ki ölümden korkmayacaksınız, ölümden korkulur mu? Sizler gibi cesur insanlar için diğer bütün insanları bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. Neyse devam edelim.


Ölümden korkmadığını söyleyen insanlar genelde yaşadıkları bir travma sonucunda oluşan stres bozukluğundan dolayı ya da ölümün tam olarak ne olduğunu anlayamadıkları için  ya da tamamen gösteriş için söylüyor.


Ben ölümden korkuyor muyum peki?

Tabii ki de ben ölümden korkmuyorum. ahahahahaha


Korkmak, nefes alıp-vermek, uykumuzun gelmesi... gibi şeyler bizim kontrolümüzde olan şeyler değildir. Beynimiz büyük bölümü kontrol edemiyoruz zaten. Mesela neyi unutmamız gerektiğini ya da hatırlamamız gerektiğine bile biz karar veremiyoruz. Yani korkularımızı biz seçemediğimiz için ben ölümden korkmuyorum demek gibi bir seçeneğimiz yok.


Aslında ölümden korkmamamız gerekiyor çünkü ölüm canlılara verilmiş bir hediyedir. Sonsuz yaşamın korkunçluğunun farkına varamadığımız için ölümden bu kadar çok korkuyoruz. 


Sonsuz bir yaşamımız olsaydı nasıl olurdu peki?

Kısaca bahsetmem gerekirse okuyacağımız kitaplar, dinleyeceğimiz müzikler, izleyeceğimiz filmler-diziler, çizeceğimiz resimler, çekeceğimiz fotoğraflar... yapılan bütün aktivitelerden sıkılacağız çünkü sonsuz bir yaşam da üretkenliğimiz tükenecek, sonsuz ve kendini tekrar eden sıkıcı bir yaşamın esiri olacağız. Muhtemelen ahlak anlayışımız da değişecek mesela tek eşlilik diye bir şey de olmayacak. "Ben ne olursa olsun seni sonsuza kadar seveceğim" diyenler elbette olacaktır. Ben ne olursa olsun seni sonsuza kadar seveceğim. puhahahahhahahahahhahaha Yani yapmayın lütfen sonsuzluktan bahsediyoruz.


Bence "ben ne olursa olsun seni sonsuza kadar seveceğim."  "ben ölümden korkmuyorumdan daha komik. Neyse devam edelim.


Evet, sonsuz yaşamın korkunçluğundan ve bunun insanlar için en büyük işkence olduğu için aslında ölümden korkmamız gerektiğini söylemiştim. Gelde bunları Beyin sapına, Hipotamus'a Amigdala'ya, Hipkampus'e anlat. En gelişmiş beyine sahip canlılardan birisi olabiliriz ama beynimiz; neredeyse tamamen otomatik ve kontrolümüz dışında.


Kültürel gelişimimiz, biyolojik gelişimimizden katbekat hızlı olduğu için beynimiz hala vahşi doğadaymışız gibi çalışır. Sevdiğimiz insanların doğum günlerini, tanışma yıl dönümleri ya da evlenme yıl dönümleri çok önemsemez ya da anahtarı kapının arkasında unutmanızı da önemsemez. Muhtemelen bir gün beynimiz de bütün bunları otomatikleştirecek  kıvrımlar oluşacak ya da bölgeler gelişecek. Tabii bunun için zaman gerekli. (Ortalama 400- 500 milyon yıl)


İçgüdüsel korkularımızın dışında sonradan öğrendiğimiz-öğretilen korkularımız da var. Korku denen duygu, yeni doğmuş bir canlıda bulunmaz. Yeni doğan bebek, ilk 1-2 yıl boyunca hiçbir şeyden korkamaz hatta korku hissinin neye benzediğini bile bilmez. Bir çocuk bir şeyden korkmayı 3 şekilde öğrenebilir. 

1) Kendisine o şeyden zarar gelmesi

2) Başkalarının(özellikle sevdiği-saydığı kişilerin) o şeyden korktuğunu görmek.

3) O şeyim korkulan başka şeylerle bağlantılı görülmesi.


Toplumun bireye aşıladığı korkular da var tabi. Adı bile var." Elalem(başkaları) ne der korkusu" 


Yapılan bir araştırmaya göre insanların en çok korktuğu şeylerin listesi yapılmış ve birinci sırada toplum önünde konuşmak varmış ikinci sırada ise ölüm var. Ölüm ikinci sırada, ölüm ikinci sırada. Aslında insanlar toplum önünde konuşmaktan korktuğu kadar insanları yargılamaktan, ön yargılı davranmaktan ve başkaları hakkında konuşmaktan korksaydı hiçbir problem kalmazdı. Keşke başkalarının önünde konuşmaktan korktukları kadar başkaları hakkında kapıldıkları ön yargılardan ve bunları kendinden emin bir şekilde konuşmaktan korksalardı.


İnsanları tanımadan, ön yargılarını referans alarak, tanıdığını iddia eden ve ön yargılarını bütün insanlığa genelleyen insanların beyinlerine oksijen gitmeseydi, dünyada kaç kişi hayatta kalırdı?


Not: Belki de topluluğa konuşsalar kendilerinin ne kadar aşağılık, ne kadar korkak ve iki yüzlü olduklarını itiraf edeceklerinden korkuyorlardır. Belki de kendine bile itiraf edemediklerini bir an da topluma karşı söylemekten korkuyorlardır. Belki de insanlara kendilerini tanıttıkları gibi birisi olmadıkları için maskelerinin düşmesinden korkuyorlardır. Belki de...