Düşük bütçeli bir korku filminde sanırım ''ilk ölen'' ben olurdum diye düşündü adam; o kadar iddiasız, o kadar önemsiz ve değersiz hissediyordu kendini şu aralar. Film devam ederken kimse o ilk öleni hatırlamayacaktı ne de olsa. Sonunda da başrol oyuncusunun efsanevi kurtuluşu...


Bu düşünceler kafasından geçerken saatin 7'ye yaklaştığını fark etti. ''Hayır'' demeyi beceremediği için gitmek zorunda olduğu o davet geldi aklına. Arkadaşının doğum günüydü. Toparlanması gerekti ancak görünmez, dev çiviler mıhlamıştı sanki bedenini bu köhne yatağa. Sırtüstü yatıp tavana bakarken türlü düşüncelerle oradan oraya savrulmayı bir çeşit bağımlılık haline getirmişti. Bu düşüncelerle bir müddet daha oyalandı. Derken zor da olsa yattığı yerden kalktı, kıyafet dolabına doğru ilerlerken aslında sıradan biri olmanın dayanılmaz hafifliğini hissetti üzerinde; kıyafet seçiminde özenli olmasına, saçlarını taramasına, renkleri birbirine uydurmasına gerek yoktu çünkü bakışlar en fazla bir iki saniye üzerinde gezinecekti. Zaten masanın en köşe yerine oturup kendini de kaybederdi.


''Sıradan'' kıyafetlerini giydikten sonra kafasında planladığı o geceyi harfiyen oynamak üzere evden çıktı. Yine ''ilk ölen'' olacağına adı gibi emindi...