Kırılmaktan değil de kırmaktan… Parçalamaktan, zedelemekten, yaralı bırakmaktan… Olmayacağını yolun yarısına gelince anlamaktan… Geri dönememekten, ilerleyememekten… Yeterince ait hissedememekten… Değmezdi demekten, dedirtmekten… Dönünce bulamamaktan yalnızlığımı… Birinde daha kalmaktan, birini kendimde bırakmaktan…


Yani insanın başına ne geliyorsa bazen de ne gelmiyorsa korktuğundan. Gelsin isteyip de çağırdıklarını zihnin bir yerlerde terk ediyor çünkü gelirse ne yapar bilmiyor. Kalbini koruyor belki. Bir daha kırılmasın diye, kalbinin gel dediğine sırtını dönüyor. Kim kazanacak diye izliyorsun arzularınla korkularının çarpışmasını. Çoğu zaman sen kaybediyorsun.


Bir durup beklesek ve seslensek “Arzularıma dokunduğum anlar iyileştirecek mi korktuklarımın gerçek kıldığı ağrıları?” Çünkü aslında her şey bu sorunun cevabında saklıyor kendini ama cevabı bulmak için soruyu yaşamak gerekiyor. Öyle bir karın ağrısı ki yaşamak bazen bulduğun her kapıyı arkandan kilitliyor. Vazgeçmek yazmaz bazılarının kitabında, ardını kovalamaksa bir büyük çile. Ancak nefes almaktan fazlasını yapmak gerekiyor yaşadım demeye.


Şimdi çarpıştıracağım arzularımla korkularımı. Bu kez ben kazanacağım. Çünkü yaşamak için çıktım bu yola. Yaşayacağım, ahlarımdan tokalar yapacağım saçıma. Olmazdılara sığınmadan oldurduklarıma bakacağım. Beni yakasından silkelemeye çalışan bu hayata dişimle, tırnağımla sarılacağım.


Ben diyorum ben, bin kere de düşsem hep kahkaha atarak kalkacağım.