Bana kalırsa cesaret külhanbeyi gibi gezmek değildir; tam zamanında gereken atılganlığı hiç gözünü kırpmadan ve sonunu bir saniye bile düşünmeden ortaya koyabilmektir. Korkaklık ise cesaret için düşündüklerimin tam aksine pısırık ve silik gezmek değildir; tam zamanında gereken atılganlığı, tereddütler içerisinde ve bir saniye sonrasını düşünerek hareket etmektir. Aklınızın bir köşesinde bulunması için söylüyorum; cesaret ve korku ilişkisi, ölüm ve yaşam ya da gece ve gündüz ilişkisinden çok daha farklıdır.


Korkak olarak gözüken biri, korkunun getirdiği baskıya bir an gelir dayanamaz ve yılların cesurlarını yerle bir edebilecek atılganlıkta bulunabilir. Bu yüzden kimin cesur, kimin korkak olduğu durağan ve sakin hayatta değil işlerin en çok karıştığı, havanın en karardığı ve tehlikenin kol gezdiği anlarda belli olur. Yavru kedinin kenara sıkışınca tırmalamasını bilirsiniz. Yavru kediyi duvarın kenarına sıkıştıracak kadar korkutabilirsiniz. Fakat o küçük hayvancağız bile kaybedeceği tek şeyinin canı olduğunu anladığı an, bir aslan gibi atılacaktır. Ki bunu içgüdüsel olarak yapacaktır.


Cesaret ve korku aynı anda kişinin içerisinde bulunabilir ancak cesaret ve bilinç bana kalırsa bulunamaz. Bilinç denilen kontrol mekanizması bizi her zaman korumak ister. Haklıdır da. Cesaret ise hep atılmak, daha çok atılmak, yok etmek veya yok olmak ateşiyle hem kendini hem kişiyi yakar. Bu yüzden en cesur olduğumuz anlarda gözlerimiz kararır. Korku da böyledir. Düşünün. Bir gece sokakta sizi iki kişi sıkıştırdı ve anladınız ki bu kimseler kötü niyetli. İki ihtimal var. İlki, size istediklerini yapacaklar, ikincisi ise siz artık burasının son nokta olduğunu anladınız ve yapabileceğiniz tek şey elinizdeki tüm kuvvetlerle karşınızdaki kimselere atılmak. Hangisini seçersiniz?

Büyük ihtimalle ikincisidir. En azından benim böyle.


Eğer korkunun derinden gelen çığlığını duymamakta ısrar edersem belki kazanabileceğim bir mücadeleyi baştan kendimi kaybetmiş sayacağım ve o iki kötü kimse bana ne isterse yapacaklar. Bu hem kötü hem de onur kırıcı. Dediğim gibi, benim tercihim ikinicisi. Peki burada ne olur? Ya korkunun derinden gelen çığlığı gözlerimi karartacak ve atılganlık göstereceğim ve zor bile olsa o çıkmazın içerisinden çıkabileceğim ya da tertemiz sopa yiyeceğim. İki durumda da canımın yanma ihtimali yüksek ama ikincisinde bir atılganlık ve kazanma ihtimali var. Bu iki durumda da fark ettiyseniz; atılganlık, yani cesaret öncesi korkunun çığlığından bahsettim. Bu çığlık öyle bir çığlıktır ki duyabileni deli eder, damarlarında artık kan değil ateş dolaşır, gözleri kör eder. Yine bu çığlıktır ki yavru kediyi aslan eden.

 

Bilirsiniz, tarihi kazananlar yazmıştır. Bu çok doğru. Peki bu kazananlar ne yapmış da kazanmış? Elbette kazanmanın temel anahtarı cesaret değildir. Çok alçakça kazanmışlar var mıdır? Tahminimizden daha çok. Ama bir o kadar da şerefiyle kazanmışlar vardır. İşte bu şerefiyle kazananların temelinde korkunun getirdiği cesaret vardır. Örnek vermek gerekirse: Atatürk. Atatürk korkusuz muydu? Hayır. Birçok şeyden korkmuştur. Hepimizin bildiği; vatanını kaybetme korkusu. Atatürk bu korkuyu duyduktan hemen sonra gelen çığlığı duymuş, idam fermanlarıyla, suikastlerle kendini savaşın ortasına atmıştır. Bunu bilmeyeniniz var mıdır? Cesaretiyle tarihe geçmiştir. Her cesaret gösteren Atatürk gibi olacak ya da tarihe geçecek diye de bir kural yoktur. Bunu unutmamak gerekir. Buna rağmen yapılan her cesurca davranış bir kişinin dahi olsa aklına kazınacaktır. Hiç olmazsa siz yaptığınız cesurluğu hatırlayacak ve başınızı yastığa rahat koyabileceksiniz. Bundan büyük ödül olabilir mi? Bugün nice gerçek korkak da fosur fosur uyuyor fakat korkusunun çığlığını duymuş, çelikleşmiş ve atılganlık göstermiş kişinin uykusuyla aynı uyku olur mu? Cevabını siz verebilirsiniz.

 

Cesaret üzerine bu kadar konuşmuşken iki şeyi de konuşmadan geçmeden olmaz. İlki, korkaklık aciz değildir. Ağlamak, gülmek, konuşkan olmanın acizlik olmadığı gibi. Korku gayet doğal bir davranıştır ki olmasa başımıza neler gelirdi bir düşünün. Bunun yanında; cesaret üzerine bu kadar yazmış olan ben cesur muyum? Bilemiyorum. Tam zamanında gereken atılganlığı, hiç gözünü kırpmadan ve sonunu bir saniye bile düşünmeden ortaya koymaya çalışıyorum. Belki bir gün cesur olanlardan olurum.


Merhabalar. Ben Kosti.