Biraz yazabileyim diye kaçmıştım, ev kalabalıktı, kötü kahve, plastik kaşık, metal kaşık isteyebilirdin, çekingen davrandın, şu antilop çekingenliğin, kahve epey kötü, neden capuccino içmedin, makine bozukmuş, şansıma tüküreyim, "self servis", bazı aşklar da "self servis", gidip kucaklayıp dönmen gerekiyor, o bankta aralıkta üşümedin mi, üç yıl önce gitmen gerekiyordu, yüzü biraz değişmiş ama gözleri hala evrim geçirmemiş elmas taneleri, saçları uzadıkça uzamış, kahve soğudu, şeker de atmıştım, koltuklar yeşil suni deri, boşu almak için çekik gözlü bir garson bekliyor on beş adım ötemde, bu deri montumu seviyorum, yaprak sarmasını özlediğimi fark ettim birden, anneannem sarardı serçe parmak kalınlığını geçmezdi hiç bir tanesi, kar yağardi kasabaya ve bayram günü gelirdi, kardan korsan yapardım, hangi hayatımda bilmiyorum dudakları limon tadında bir kız vardı, öyle ekşi ama öyle vazgeçilmez, anneme sorsam kızar, kızmaz ama içi burkulur limonu sevmez çünkü, bir de şeftaliyi tüyleri var diye, kedileri sevmeyen bir kadın tanıdım, parfüm kokusunu sevmeyen, bir başkası çok sevilmekten korkuyordu, fakültedeydik ve notlarım bok gibiydi, bir tanesi süt sevmiyordu, babasını sevmeyen mavi gözlü bir kız vardı bir de, en son duyduğumda belediye başkan adayı olmuştu, bense bir baltaya sap olamadan savruluyorum, akıyorum hala annemin gözlerinden, babamın endişe dolu gecelerdeki uykusuzluğuyum, ne olacak bu herif kırk yaşında, bir tanesi körüklü otobüsleri sevmiyordu asla binemezdik, çok geç kalırdık her tiyatroya bazen son anda, bense kedileri, sütü, parfümleri, limonu, babamı, annemi, körüklü otobüsleri ve çok sevilmeyi çok seviyorum, beni çok sevin olur mu, yoksa, yoksa üzülürüm tüm diyeceğim budur.
Kahvem bitti.