İçimizdeki bu derin, gizemli şeyi bulmamız lazım; bu bizi herkesten ayıran gerçeğimizdir. Bize sürekli kendimizi koruma içgüdüsüyle hareket ettiren bu gerçek, yalnızca kendimizi düşündüğümüz ve başka hiçbir şeye dikkat etmediğimiz temel güçtür. Eğer bu temele inersek, bu yeri keşfedersek ve buranın dönüştürülmesi için çaba sarf edersek, o zaman her şeyin zıttıyla var olması kuralına göre bu gerçeğimizi sanki toprağın altını üstüne çevirir gibi dönüştürmekle biz koşulsuz sevgiye ulaşabileceğiz.
Ancak derine inebilmek sadece kendimize olan ilgimizi keşfetmek ve aslında tüm dünyaya karşı bakışımızın ne kadar da korkunç olduğunu görmek... Bu epey büyük bir iş. Ancak insanlık bu işi yapmak isteyecek, çünkü görüyoruz ki hayatımızda gerçekten hiç mutluluk yok; en büyük çabalarımızın sonuçları kaybolup gidiyor ve en sevdiklerimizle bile gerçek bir ilişki yok. Her şeyi günün sonunu getirmek için yapıyoruz: "Şu işler bitsin, kendi köşeme çekileyim, kimse bana dokunmasın." Ama bu ölüm demek, doğada hiçbir şey tek başına var olamaz. Her şey bir akışın içinde, birbiriyle etkileşim halinde var olmakta.
Ancak insan kendini yok etmek ister gibi sadece yalnızlık için savaşmakta; bu savaşta da kaybeden ne olursa olsun kendisi olur. Bunu fark etmeye başladığımızda koşulsuz sevginin yeteneğine doğru yavaş ama emin adımlarla gideceğiz ve göreceğiz ki aslında dünyanın en ulaşılmaz zevkleri zannettiğimiz şeyler bile sevdiklerimize geçirdiğimiz bir dakikada aldığımız mutluluk kadar etkili değilmiş. Ancak sevdiklerimize ve onları sevebilmeye ihtiyacımız var. Bunu düşünmeye başlayalım ve bu düşünce bizim isteğimizi değiştirecek, artık dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlayabileceğiz.