eteklerini çok kelimeli ayrılıklara sür de gel

bende elvedadan başka bahane yok


-giriş

geçmeyi geç öğrendiğim üç sokak vardı

iyi giydirilmiş bir türkçeyle

şiir satan işportacılar

evinin önüne tezgah kurardı

sen balkon demirlerine astıkça yüzünü

yarı gece bir adama bürünür

vaktinden geç yanardı sokak lambaları

sen balkon demirlerine astıkça yüzünü

ben en ışıltılı vitrinlere yaslanır

palaçur bir türkçeyle şiir okurdum

hiç mi hiç seni seviyorum değildi

ben hep seni sevip dururdum


vuruldum bir kere, beni sana gömdüler

gözlerini başka yere devirme müyesser


-gelişme

kamu alanlarında yasayı çiğneyerek elini tuttum

yağmurlu bir günde kaybettim dilimin alışkanlığını

ağzımızda ıslak sakız gibi ıslıkları

öğretmen görmüş gibi hırçın bir hıçkırık sanırdım

ben seni sevdiğim zaman mahalle abileri belirirdi

apartman balkonları deniz gibi delirirdi

biz öyle kalabalıkların inadına yürüdükçe

ağlak suratlı bütün çocuklar aşka mutmain

ancak kimsenin görmediği bir aynada

elimi bırakabilirsin


ben adımı dahi unuttum müyesser

yalnız senin sesine kestim kulaklarımı

en içre yokuşlarımda kalabalık klaksonlar

kırmızı ışıkta küskünlüğüme doğruldum

ne senin kadar güzel ne benim kadar çocuk

bizim kadar çirkindi dünya

kim tuz istese elimde yarayla koştum

çünkü kimse adımla seslenmedi bana


-sonuç

bizim bir penceremiz vardı yalnız ayazı bilen

ısmarlama sıcaklığa tahammülün kalmamıştı

bense hep geç kalırdım haber bültenlerine

  giymeyi hiç beceremediğim bir ceketim vardı

  astarı sende kalsın isterim

  böylelikle

  konuşacağı çok şeyi olan biz

  hava durumlarını geçmişe siper edebiliriz


                                                                adam 1 çıkar