Kraftwerk'in yaşayan sanat eseri, The Man-Machine ile yepyeni bir kavramsal niteliğe büründü. İkona dönüşen albüm kapağında Rus modernist El Lissitzky'ye gönderme vardı ve şarkılar giderek otomatikleşen kentsel yabancılaşma, uzay çağı mühendisliği ve şöhretin boş cazibesi hakkındaydı.


İnsanoğlunun teknolojiyle kaynaşması gibi fütürist bir vizyon hem albüme ismini veren neşeli şarkıda hem de grubun android imgesiyle dalga geçen bir diğer harika parça olan The Robots' ta göze çarpıyordu. Albümün lansmanı için, Düsseldorflu dörtlü işi ileri götürüp kendilerine benzeyen robotlar bile kullandı ve bu robotlar daha sonra grubun konserlerinin bir vazgeçilmezi oldu.


Sentetik seslerin kullanımı ise Kraftwerk'in sürekli evrimleşen Sound'unda baskın bir nitelik kazandı. Fakat Man-Machine bir yandan da grubun modası hiç geçmeyen bestelerini içeriyor. Ralf Hütter'in yakaran vokalini içeren Neon Lights yürek sızlatan romantik bir parçayken, The Model ise güzellik sektörüne yönelik sivri dilli bir eleştiri. Bu son şarkı, zamanından o kadar öndeydi ki, albümün çıkışından ancak üç yıl sonra İngiliz listelerinin zirvesine oturdu. Şöhret kültürüne yönelik bu kehanet dolu bakış, Kraftwerk'in en bilinir özelliklerinden biri oldu ve 1980'lerin tekno pop öncüleri Human League, New Order, Pet Shop Boys ve Depeche Mode'dan daha yeni ''Electroclash'' hareketine kadar nesiller boyu sanatçılara esin kaynağı oldu. 


The Man-Machine'in başarısı sadece büyük etkisinde değil, ekonomik oluşunda da gizli. Şarkılar daha yakından incelendiğinde, vurmalı çalgı motiflerinin çok küçük değişikliklerle tekrarlandığını ve synthesizer parçaları arasında neredeyse klasik bir atışma olduğu görülüyor. Kraftwerk yedinci albümünde elektronik müziğin gücünü müzikal hünerde değil, Zen'deki gibi bir basitliğin bilimsel ustalığında olduğunu kanıtlamıştı.