*Dikkat, spoiler içerir.*


Mantığın rüzgârına mahkûm bir adam olarak umulmaz hayat, berrak zihnimin karşısına ne çıkarırsa çıkarsın mantık süzgecimden geçirmeden bende yer edinmesini sağlayamıyorum.

En absürt örneklerde dahî; mesela süper kahraman filmleri, yeteneğin kaynağını gökten inme gösterirlerse veya kişiye olağanüstü yapaylıkta bir özellik yüklenmişse o filmi asla izleyemiyorum. Her ne varsa en ince ayrıntısına kadar açıklanmalı, kafamda soru işareti bırakmamalıdır.

Özel ilgi alanım olarak romanlara baktığımızda üstte saydığım durumlardan pek çok eserinde muzdarip olduğum bir yazar var: Stephen King.

Son dönem Amerikan Edebiyatı'nı tek başına sırtında taşıyan, hatta bu konuda ülkesinden ödül alan, korku edebiyatı denilince akla gelen ilk isim olan S.K. romanlarında, yazarın tarzı gereği, olağanüstülükler bulunuyor. Ancak bu olağanüstülükler hiçbir şekilde mantığa oturtulmuyor. Bunu ilk fark ettiğimde sadece o romana özel bir durum sanmıştım ancak devam eden süreçte aynı durumla diğer eserlerinde de karşılaştım.

Müthiş bir yaratıcılıkla yazılan bu eserlerde her ne kadar konunun dalgasına kendinizi kaptırıp bu sorunu görmezden gelseniz de senaryo gereği merkezde olan durumlar gözümüze çarpmadan duramıyordu. İçerikte yazar ustalıkla ve ısrarla ‘’bilinmezlik’’ ibaresini eklese de naçizane fikrim bu ancak basit bir kaçıştan öteye gitmiyor.

11.22.63’te neden bir geçit var ve neden yalnızca 1960’a?

Sis’te sisin kaynağı ve canavarların ortaya çıkış sebebi ne?

O’da neden 27 yıl?

Yeşil Yol’da neden sadece kahramanın böyle bir özelliği var?

Hayvan Mezarlığı’nda mezarlığın yeniden doğuşu sağlamasının sebebi nedir?


Planlanmış bir kurguyla işlenen ve akan romanların saydığım özellikleri şahsımda her zaman boşluklar bırakmaya yetmiştir. Ancak her ne yaparsa yapsın beni başka yerden yakalayan bir yazardan ve en meşhur eserinden bahsedeceğiz: Jose Saramago, Körlük.

Açıkçası bu konuya pek tarafsız bakabildiğimden emin değilim. Belki Saramago’da da S.K’de olduğu kadar tutarsızlıklar vardır. Belki de beni Saramago’ya çeken onun anlattıklarının benim zihnimde uzun zaman zaten yoğruluyor olmasıdır. Bunu bilemiyorum. Karar iki üstadı da okuyup terazisine koyanlarındır.

Körlük kitabı bir devrin başlangıcını temsil etmektedir. Üniversitedeyken her zaman uğradığım kitapçı bana ‘’Seni Saramago’yla tanıştırayım.’’ dediğinde sonuçlarının bu denli etkili olacağını asla tahmin edemezdim.

Kitabın bendeki etkilerinden biri romandan bağımsız olarak yazarın yazı üslubudur. Özellikle kitabın girişinde belirttikleri üzere yazarın stiline dokunmayan 'Kırmızı Kedi Yayınevi'ne müteşşekirim. Birbiriyle bağlantılı cümlelerin noktayla ayrılmayıp virgülle bağlanması okuyuşu kolaylaştırıp yazılanlara ayrı bir akıcılık katmaktadır. Bu tarzı ben de kendi üslubuma ekleme gayreti içindeyim.

Bir distopya kitabı olan Körlük, bilinmeyen bir ülkenin, bilinmeyen bir yerinde, bir adamın ansızın kör olmasıyla başlayan ve durmaksızın yayılan hikâyesini anlatmaktadır.

Çaresi bilinmeyen, araştırılsa da saptanamayan bu rahatsızlığın etkisini, gören bir kadının üzerinden şahit olmaktayız.Devletin korktuğu ve hastalanmaktan kaçmak için metruk bir binaya doldurduğu bir grup kör artık bir başınadır. Dışarıdan kaçmasınlar diye askerlerin dahî beklediği, binaya dışarıdan tek yardım ara avluya bırakılan yemeklerdir.

Buradan sonra harika bir kurguyla baş başa kalıyoruz.

Doktor, öğretmen, avukat gibi çeşitli yerden insanların bir araya geldiği grup, zamanla kendi sistemlerini kurar.

Verilmek istenen mesaj açıktır,modern insanın elindekiler alındığında nasıl vahşileşebileceğini ve özüne dönebileceğini bize gösterir.

Tüm acizlikleriyle yeme ve tuvalet ihtiyaçlarını yabani bir şekilde idâme ettirmeye çalışırlar. Başlarda yardımlaşma düsturuyla halledilen ve belli bir düzene oturtulan sistem zamanla, insanın olduğu her yerde olduğu gibi, yozlaşacak ve sömürü sistemine geçecektir. Gerçek hayatlarında belki de gayet kibar ve nezih olan bu insanlar, hayatın akışından dışlanmamak için içlerine gömdükleri ve yalnızca küçük hobilerinden anlaşılabilen yabaniliklerinin ortaya çıkmasıyla özlerini bulmuş gibidirler. Birbirlerinin yemeklerini çalıp kadın karşılığı yemek haklarını istismar etmeleri bu sömürüye en büyük örnektir.

Ancak bu sömürü düzeni de birbirini seven ve birlik olan insanlarca yıkılmasını bilecektir.

Artık dışarıdan kendilerine yardım kesildiğinde ve onları resmen terk ettiklerini fark ettiklerinde el yordamıyla dışarı çıkmaya karar verirler. Dışarı çıktıklarındaysa yazarın anlattığı manzara okunmaya değerdir. Yağmalanmış dükkânlar, mağazaların içinde yatan insanlar, sokakların insan pisliği içinde olması, sanki kurt inmiş şehirleri anımsatmaktadır.

Arkadaş grup, gezerken bir eve girerler ve bir yazara rastlarlar. Bu yazar kör olmasına rağmen olabildiğince yaşadıklarını not tutmaya devam etmektedir. Gözleri görmeyen bir memlekette bir gün okunsun diye bir şeyler yazmak, Newton’un çalışmalarını insanların anlamayacak seviyede olduğunu görmesine rağmen, çalışmalarını sürdürmeye ve geliştirmeye devam etmesini hatırlatır bana. Çalışmadan duramaz çünkü gerçek kurtuluştur, açıklayamaz çünkü hazır olunamayan kurtuluş felâketi getirebilir.

İnsan, takım elbise giyen bir dağlıdır.