Anlamıyorlardı küçük dostum;

iç geçirdim bak sana yazarken gelişigüzel başladım.

bakma edebi dilim çok iyi sayılmaz,

bunu sen mi söylüyorsun, diyeceksin bilirim.

Bugün sana az bahsetmek istediklerim var, biraz da özlemim...

Bir meyve düşün küçüğüm ne kadar lezzetli, bize verilen muazzam lütuflardan bir örnek bu.

içini yeriz genelde dışı ve onu koruyan kalkan kabuğu n'olur? çöpe gider.

bilirsin faydalıdır, atılmaması gerekir. işte bu sana daima şunu öğretsin; için lezzetli, hoş olsun, tadın olsun...

senin evin, kabuğun sadece görüntündür, yani geçicidir, yıpranırsın, çürürsün, içini yer bi süre sonra, insan da böyledir.

içini yedirme! hep taze Gül, taze dur demedim, dikkat kesil! daima taze gülersen kabuğunu atamaz senden hiçbir güç.

evet yaş alırsın, çizgilerin olur, çatlak, yıpranmış bir görüntün olur şayet, içindeki o tazelik, o samimiyet, görüntün ne olursa olsun seni ilelebet en göz alıcı meyve yapar, şeker tadında dostum...


Özlemime gelince, yine şeker diyerek başlayacağım;

bir şeker melankoliğiyiz. yanakların bir Zeki Müren göbeği andırır bende, bilen bilir biz bunlarla büyüdük ve en ince ayrıntıları tatlandırarak hayatımıza devam edeceğiz. ola ki umutsuzluk yaşarsan, bin parçaya bölünürsen yine hep taze taze Gül bana...