Ben mi yapıyorum bu düşünceleri, bu kadar kuruntu? Parçalanmak! Bir uçurumdan atlamak mı demek? Yoksa herkes tarafından tutulup çekilen ruhunun bin bir parçaya bölünmesi mi parçalanmak? İki olayın birbirine benzediği halde neden en acısı ruhun parçalanması ki?.. Tabii ya sadece bir ihtimalde yaşıyoruz, o da ruhumuzu kaybetsek bile bedenin hala yaşıyor olması. Hayatı sorunsuz geçen insanların yok olduğunu, kendi kafamın yaşamak için kendi kendine uydurduğunu düşünmeye başlayacağım. Seslerin bir zaman anlamı varken yavaşça neden anlamsızlığa bırakıverdi kendini. Kafamın içindeki kız neden bu kadar suspus oldu? Oysaki eskiden çığlık çığlığa bağırır kendini duyurmaya çalışırdı. Bazen o kadar sesli olurdu ki kız başımı ağrıtırdı. Hatta bazen o kadar ileriye giderdi ki gözlerimin arkasından su dökerdi sırf beni cezalandırmak için. Evet ben ağlamadım! Sadece cezalandırıldım. Şimdi o kız sustu, gözlerimden su akıtmamaya başladı. Acaba öldü mü? Bilemedim, bilemedim, bilemedim! Özür dilerim senin ağzını zorla kapayan bendim küçük kız. Her gün sana koluma kesik atarken bilemedim küçük kız, yavaşça seni kestiğimi. Öldün mü küçük kız? Buraya bak! Lütfen yaşamak istiyorum, küsme bana. Seni çok kanattım, bağırdın susturdum, ellerini bağladım, sırf su döküp gözlerimden beni ağlatma diye. Üzgünüm. Sorsalar sana ne isterdin küçük kız? Benimle aynı şeyleri mi? Çektim elimi ağzından konuş lütfen susma kafamın içinde. Çözdüm ellerinin bağını lütfen ağlat beni! Cezalandır beni.