Küçük kız sevgiyi bulduğu yere gitti. Kapıyı açan yoktu. Pencereden baktı, şöminenin önünde başkası vardı. Adam geldi kapıyı açtı, küçük kıza sordu, "Çok müsait değilim ama senin için yapabileceğim bir şey var mı?", "Yok" dedi küçük kız. Şöminenin önündeki kıza kilitlenmişti bakışları. "İyi akşamlar" dedi adam. Bir şey diyemedi kız. Beş dakika sonra adam tekrar açtı kapıyı, "Bu saatte geldin ama bir şey yok değil mi?", "Yok, bir şey yok, rahatsız ettim kusura bakma" dedi küçük kız. "İyi akşamlar" dedi adam. Ne iyi adamdı bu. Şöminenin başındaki kız ne şanslıydı. Bir zamanlar kendi de çok şanslıydı. Bir süre de olsa o sıcaklığı hissedebildiği için. Ama orası zaten başkasının yeriydi. O kız o yerin sahibi miydi yoksa yeni bir misafir miydi, bilmiyordu küçük kız. Sadece elleri sımsıcak şefkat dolu bu adamın evinde artık ısınamayacağını anlamıştı. Islandı yine kirpikleri gecenin ayazında, göz bebekleri dondu. Yüzüne acı bir tebessüm oturdu.
Sokakta kalmak ayıp mıydı? Isınmak istemek ya? Kapıları çalmak ayıp mıydı? Üşüyorum demek ya? Donacağını bilse de ısınacağı evi seçmek lüks müydü? Dilenciye göre fazla mı gururluydu? Bu kızın evi neredeydi? Ayaz onun muydu?