Günler küflü bir tren gibi geçiyordu ömrümden.

Ve ben kilit tutmaz bir pencereden

Uğurluyordum en kıymetli parçamı.

"Giden yüreğin ardından 

El sallanmaz." demişti 

Küçükken uğurladığım bir arkadaşım.

Memleketin her karışı vatanıydı memur babasının.

Kim bilir kaç el sallanmıştı ardından da bıkmıştı.

İnsan dokunamayacağı bir teni havada asılı görünce 

Asılı kalıyor zamanın içinde.

Kırmızı Kukla'nın pazar mektuplarında anladım.


Bir kadın incilerini bırakıyordu sokağın kuytu ucuna.

Bir kadın sarkıyordu çiçekli balkonundan

Gonca gülüne sesleniyordu akşam ezanında.

Bir başka kadın,

Tanrı inadına öldürmüyordu onu,

İnadına tohum ekiyordu,

İnadına okşuyordu kadınının başını...


Günler kömür yüklü trenler gibi geçiyordu ömrümden.

Tanrı

Bir sabah ezanında tutuyordu ince bileklerimden

"Kalk." diyordu.

Kalk ve inadına yaşa.


Herkes uyku sanıyordu

Oysa ben ölüm biriktiriyordum çiçekli yastığımda.


Şimdilerde kilit tutmaz penceremde 

Tanrı'dan gelecek bir haberi bekliyorum.

Öl derse

Şimdi, şu vakit 

Şu şiiri yarıda kesip öleceğim.