Bir elmaydım, kıpkırmızı, tertemiz, parlak.

Dışarıdan kusursuz bir kabuk,

Altında sağlam yerleri de vardı elbet

Ama her yeri çürük.

Beni ısırmak ölüm demekti,

Göremedi bunu,

Ben verdiklerimi feda etmiyordum,

Kurtuluyordum onlardan,

Alırken kazandığını sandıkları zehirdi oysa.

Ondan geriye kalan hiçbir şey yok şimdi.

Benden ona kalan çok şey var, bana kalanlar çok az.

Yıllarca büyüttüğüm ağacımı aldı.

Bir tohum verdi elime, büyüt dedi.

Yanlış ağacın meyvesi, bilemedi.

Meyvesi öldürmese gölgesi düşecek.

Güneşsizliğe dirense,

Kırılan çürük dalların altında kalacaktı.

Yaşamdım ben, içimde devinen bir hayat vardı.

Sarmaşıklar devirir ağaçları kimi zaman

Bu zarar değil, yeniden doğum yalnızca.

Yaşama müdahale etti, olmaz.

Şimdi başka bir baharda yeniden doğarken ben,

Görüyorum, ölü bedeni toprağa karışmış.

Bütün verdiğim çürükler yaşama dönüşmüş

Şimdi geri alıyorum hepsini.

Yeniden doğuşun sonbaharı ölüm.

Daha kaç bahar görmem gerek,

Daha kaç devriliş, daha kaç doğum,

Doğru yeri bulana kadar bu ormanda.

Başkasının gölgesinde kalmış,

Yanlış iklimde bodur bir ağaç,

Işığa kavuşmak, toprağa tutunmak, mücadele.

Yeniden doğuşlar ve ölüm.

Kımıldamadan durup, ormanın sana yer açmasını,

Işığın sana kavuşmasını,

Toprağın seni ait olduğun yere taşımasını beklemek,

Mutlak son bu işte, içinde ölüm yok.

Çabasız beklenti.

Ama bu da değil sonu bodur ağacın.

Zayıflıklarından kurtulmak için

Yanmayı göze alır bazen orman,

Ormanın özü korunur, tohum yanmaz.

Orman korkmaz, yanar durur.

Acı da çekmez, durmak da bilmez, yanar durur.

Tüm zayıflıkları kül olana kadar.