Kitap Dostoyevski'nin hayatından izler taşımaktadır. Bundan olacak ki kitabı ben merkezci bir anlatım ile sunuyor. Diğer kült kitaplarına göre güçlü bir edebiyat söz konusu değildir. Çünkü karakter derinliği gibi konulardan pek eser yok. Bu karakter derinliğinden kastım, kitaplarında yan karakterlerin dahi psikolojilerini, anlık iç izlenimlerini dış izlenim ile beraber çok derin işlemiş olmasıdır.

Kitap daha çok Dostoyevski'nin dış izlenimlerine dayanıyor. Gözlemci bir tavır ile yazılırken, başrol karakterin iç gözlemeleri çok üzerinde durulmamış, genelinde bu gözlemler derin olmayan gözlemlerden ibarettir. Yani daha sade bir anlatım söz konusudur ki bu açıdan yalın, duru ve okuması kolay fakat sürükleyicilik konusunda aynı şeyi söyleyemem. Çoğu zaman meselelerin sıradanlığı ile kitaptan çıkmanız çok kolay oluyor. Özellikle mekan tasvirleri neredeyse hiç yok. Bu açıdan konseptin ve konunun içinde tam anlamıyla dahil olamadım. Hâlbuki ben Dostoyevski'nin hayal gücünün kuşattığı mekanların derinliğine alışkındım.

İçerik olarak onun hemen hemen her romanında vurguladığı "Rus olmak, bir Rus gibi yaşamak" anlayışı burada da temel fikirlerin toplumsal yönünü belirliyor. Batılılaşan ve özünü kaybetmek üzere olan Rus halkı özellikle de zengin ve elit kesimlerden sıkça Fransızca kelimeler duyuyoruz. Bu Rusların bünyesinde normalde hiç yer almayan yapay nezaket, kimi romanların baş karakterlerinde, bu yeni anlayışın görgü ve yaşayış biçimini içselleştirememiş karakterler toplumdan bir ötekileşme, bazen yabancılaşma, bazen toplum tarafından bir budala, bir ahmak olarak görünen bir karakter olarak çıkıyor. Burada eleştirel bir tavır alan Dostoyevski, asla tam olarak bunu kitaplarda bariz bir şekilde vurgulamasa da onun eserlerinin çoğunluğunu okuduğumuzda yazarın çağına ve çağın toplumuna karşı duruşunu görüyoruz.


Bayan Blanche'nin Batılı kadınlara özendiği fakat asla tam olarak onlardan biri olamadığı görülüyor. Ruhundaki Rus’u ezerek yarattığı hafifmeşrep Fransızvari duruşu kimi zaman ağırbaşlı gururlu bir kontes olarak ortaya çıkıyor.


Polina ise tam olarak karakter derinliğinden yoksun bir anlatımı olsa da hırçın, bazen saldırgan, bazen tutkulu ve inatçı halleriyle bir Rus kadını imajı var.

Polina o derece bir nezaketten çok uzak, ham hisler ile yaşıyor. Elbette o gizliden gizliye bundan pek memnun değil. Başrolümüz Alexey, varlığı ile Fransızların bir nevi kültür elçiliği yaptığı “Des grieux”tan nefret etmektedir.

Sınıf farklarının, kendini gerçekleştiremeyen bir gencin tutkunun peşinde ve çaresizliğin içinde kendini tüketmesinin ayrıca insanı acılarının insan yaptığının genel bir özetidir kitap.

Böylece tutkusunu yönlendirmekten uzak zayıf karakterli başrolumuz hem Polinaya'ya hem kumara tutkundur. Ve bir gün başarılı olup işleri yoluna sokmayı ve yeniden doğmayı umut etmektedir .


  • Not: Olabildiğince spoiler vermemeye çalıştım.