Zamanın birinde bir kurt anne varmış… Bu anne, üç tane kurda hamileymiş. Anneleri onları doğum zamanına kadar taşımış ve doğum zamanı geldiğinde kötü havadan dolayı doğuracak bir yer bulamamış ve havadan kaçıp bir samanlığa sığınmış. Samanlığın olduğu çiftlikte yaşlı bir çiftçi yaşıyormuş. Çiftçi burada tek başına yaşıyormuş. Kurt da çiftliğin bakımsızlığına güvenip burada çocuklarımı doğurabilirim, demiş ve kendine sıcak bir yer bulup çocuklarını oraya doğurmuş. Yaşlı çiftçi ise evindeki şöminenin önünde dışarıda yağan karı izliyormuş. Çiftçi, samanlığın kapısının gıcırdayışından ve evin yavaş yavaş soğumasından şüphelenip kalkmış ve samanlığa gitmiş. Evde bulunan kapıdan samanlığa girmiş ve karşısında o gri kurt ve üç tane yavrusunu görmüş. Anne kurt, çocuklarını koruma güdüsüyle çiftçiye hırlamış ama yeni doğum yaptığı için kalkıp çiftçinin yanına gidememiş. Yaşlı çiftçi, kurdu ve yorgunluğunu görmüş ve ona acımış. Bu tipide nasıl çocuklarına bakar, anne nasıl yemek bulur da çocuklarını doğurur gibi düşüncelerle, yaptığı et yemeğini beşe bölmüş ve üç çocuğun ve bir annenin hakkıolan dört parçayı ona vermiş. Anne ilk başta hırlayıp saldırmak istese de çiftçinin kötü niyetli olmadığını anlayıp verdiği yemekleri yemeye başlamış. Zamanla anne kurt, çiftçinin her zaman kendisine verdiği 4 hakkı yiyor ve çocuklarını besliyormuş. Kış gittikçe zorlaşıyor, çiftçinin kış için depoladığı yemekler tükeniyormuş. Kurtlar büyüyor, kış zorlaşıyor, yemekler tükeniyormuş…
Bu üç kurdun üç farklı kişiliği varmış. Birinci yavru kurt merhametli, ikinci yavru kurt gaddar, üçüncü yavru kurtsa ne merhametli ne gaddarmış. İki kardeşinden de bir parça almış ruhuna… Ne anne kurt avlanmaya gidebiliyor, ne çiftçi yiyecek bulabiliyor, ne bu zor kışın bitmesi ufukta görülebiliyormuş. Çiftçi her zamanki gibi dört parçayı kurtlara veriyor, bir parçayı kendisine ayırıyormuş ama zamanla kurtlar büyüyor ve payları onlara göre küçülüp yetmiyormuş. Kış bitmiyor, paylar küçülüyor, hepsi açlığı yavaş yavaş hissediyormuş. Gaddar kurt, yavaş yavaş iki kardeşin yemeğine göz dikiyor ve merhametli olanın yemeğini tamamen, ne gaddar ne merhametli olanın ise yemeğinin yarısını yiyormuş.
Merhametli kurtgaddar kardeşine kızıyor, yemeğinin kendisinin olduğunu söylüyor ama cevap alamıyormuş. Ne merhametli ne de gaddar olan ise her zaman yarısını kopardığı yemeğine devam edip yediği kadarıyla doymaya çalışıyormuş. Kurtlar daha da büyüyüp daha da doymaz olmuşlar. Merhametlinin haricinde diğer iki kardeş, annelerinin yemeğini de yemeye başlamış. Kış zorluyor, açlık anne ve merhametli kurt için dayanılmaz boyutlara geliyormuş. Merhametli olan kurt ve annesi saman yemeye başlamış. Diğer iki kurda ise çiftçinin getirdiği yemekler yetmemeye başlamış ve kurtlar çiftçinin etten olduğunu görüp çiftçinin bir dahaki gelişinde ona saldırıp çiftçiyi yemişler, bunu gören anne ve merhametli kurt samanlıkta saklanmış. Çiftçinin ölmesiyle artık ne yemek gelmeye başlamış ne de su. Ve o iki kurt kış bitmeden oracıkta ölmüşler. Anne ve merhametli kurt ise saman yiyip kışın bitmesiyle dışarı çıkıp hakları olanı almışlar…
Çiftçi dünyayı, anne kurt insanlığı ve kurt yavruları dünyada olan insanların vicdanını simgeliyor. Bize gelen aslında üç parça et ama içimizdeki doymak bilmeyen hırslarla dünyadaki kaynakları tüketiyor ve birbirimize zarar veriyoruz. Zor zamanlarda ise kışın bitmesini beklemeden birbirimizin rızklarına saldırıyor ve sonunda kendimize, insanlığa vedünyaya zarar veriyoruz. Bu yüzden biz ne gaddar olalım ne de gaddarlığa yeltenelim. Çünkü dünyamızın kaynaklarını sadece kendimize aitmiş gibi hissetmemeli ve paylaşmayı bilmeli, kötü örnek olmamalı ve kışın geçmesini beklemeliyiz. Ve bu kış kendiliğinden geçmez ve biz doymadıkça daha kötü olur.