Sessizliğin uğultusunu dinliyorum. Saat gecenin bir yarısı. Bu dünya denilen kuru kalabalık caddeyi az önce geçmiş gibiyim. Sokak lambaları ardımdan bir bir sönüyor. Bir baba evine dönüyor. Cebinde bakkalın sattığı bayat çikolata. Uğultusu geçince üşüyorum. Sokak lambasının turunculuğunda bir kavak ağacını izliyorum. Esen rüzgara kafa tutarcasına sağlam, dallarında bir çocuğu eğlendirir gibi akrobatik.


Kafamın içinde atlı karınca, atlıların kovaladığı katlı düşünce, düşerken pervaza takılan Agâh Bey amca.

Gece saat bilmem kaç sessizliği. Sokağın uğultusunu dinliyorum. Bir yol ne kadar uzun olabilir? Başkente nasıl iki kol iki bacak fazla gelebilir? Benim sana kavuşabilmek için kaç fırın ekmek yemem gerekir?

Sana gelmelerin bir yolunu ararken... Sevgili, bu sana gitmelerin bir sonunu bulamıyorum.