Kaybetmiştim tabii ki. Şeytanın kartviziti kartlara sığınmışken tüm kötülüklerin annesiyle randevulaşıyordum. Her elde biraz daha dudaklarımız buluşuyordu. Beni telkin ediyordu mavi dumanlı bu loş odada. Hep yanlış karta sırtımı dayıyordum ve ne kadar iyi olursa olsun benimkinden daha iyi bir el her zaman vardı. Bu binlerce yılların olgunluğunu taşıyan şarap dudaklı, bembeyaz tenli kadınsa her şeyi doğru yaptığımı kulağıma fısıldıyordu. Hesabına dönülmüş batak ellerinde ne iyiydim oysa eskiden. Cebimden kuruş çıkmadan günler geçirirdim, bir ağa kadar tıka basa. Şimdi mi ödüyordum yoksa geçmiş kazançlarımın bedellerini? Bir öğünüme mi eşitti arabam? Bahsedilir dururdu doların yükselişinden ve günahların götüreceklerinin bugünlerde kazandıklarımızdan fazlalığından. Ben bile dahil miyim bu kurallara, her zaman yeşil tercihimi dolardan kullanan ben.


Geçmişten kalan sarışın genç kız hayallerim niye benle böyle dalga geçiyor. Hiçbir zaman sahip olamadım ve olamayacağım biliyorum ama niye böylesine zorluyorsunuz beni? Neden dalga geçiyorsunuz kaybettiklerimle, niye hiç görmüyorsunuz kazandıklarımı ? Kitaplardan anlamam, Picasso'nun saçmaladığını düşündüm hep. Ama sevilmeye değer bir yanım yok mu benim? Arabamın kaçıncı sahibiyim bilmiyorum. Güzel bir yemek yemeyeli çok oldu. Ama iyi bakarsanız benim de sevilecek yanlarımı bulabilirsiniz. Bir kaç Attila İlhan şiiri vardır ezberimde, sokak köpekleri beni görünce kuyruklarını sallar. Bunlar da bir şey ifade eder değil mi? Biliyorum haksızım her zamanki gibi ama bu olgun kadının benim kulağıma fısıldadıklarını duysanız siz de hak verebilirsiniz. İşte bu yüzden ben her zaman sıcak bir dostluk tercihimi onun lehine kullandım.


Bir el daha, bu sefer neyimi verebilirim ki? Elimde 5 yıl önceki sevgilimden kalan anı dışında hiçbir şey yok. Hatırlarım, saçlarımın arasında gezdirirdi ellerini. Konu komşu görmesin diye birahanelerin arka sokaklarında severdik birbirimizi. O bile dalga geçiyordu benimle. Yanında geçmişimden kalan başka bir silüet, o da gülüyor halime. Kol kola girmişler. Tanıyorum o silüeti de. Sayılarla arası benden daha iyi olan bir dost. Benim kadar olasılık bilmese de biyoloji bilgisinin genişliği sırtındaki beyaz önlükten belli. Geçiciliğimi anlıyorum elbet fakat niye böylesine işkence ediyorsun bana? Peki neden saçlarını böyle saldın, toplamadın? Niye bir gram makyaj yok yüzünde? Biliyorsun hala doğallığına vurgunum. Seni betimlemeyi çok isterdim ama nasıl anlatabilirim ki? Hep bu ucuz edebiyatçıların suçu, kendilerine uydurdular tüm bu sevgi sözcüklerini. Klişeye kaçmadan nasıl anlatabilirim fırtınalardan korunduğum gözlerini, nasıl anlatabilirim soğuk gecelerde yanıma uğrayan sisten bedenini? Ete bürürdüm onu, elimden geldiğince. Zaten bu bana özeldi anlatmam, istesem de anlatamam yasaklarlar.


Saatimi koydum masaya, yaşayıp beni içinde öldürmüş bir baba yadigarı. Kartlar dağıtıldı. Aman tanrım bu kadın her öpücükte biraz daha güzelleşiyordu. Elime baktım, başımı döndürüyordu. Ortada iki silüet daha kız mı papaz mı? Bacak da olabilir, kim bilir? Elime baktım iki as. Sinek ve kupa statüler arası seviyordu birbirlerini. Denemeye değer dedim, rest. Üç gün sonra kira, kredi borçlarım, randevu evinde hasret kaldığım sarışınım... ki benden yaşlıydı. Yetinmesini bilmeli bir erkek. Bahisler görüldü. Nefesimi ölene kadar tutmak istedim, karşımdaki yaşlı adamın sırıtışını görünce. Ne bir evi ne bir karısı ne de sağlıklı bir bedeni vardı. O bile gülüyordu halime. Bitmiştim, anlamıştım son şansımın da harcandığını. Bu olgun kadın ise ne kadar tatlıydı, hala bana her yolundan çıkmış trenin rayına oturacağından bahsediyordu. İstemedim onu kurtulmaya çalıştım öpüşlerinden ama bırakmıyordu beni. Dişleri kenetlenmişti dudaklarıma ve alev alevdi gözleri. Sığındığım limanlardan çok farklıydı. Bu fırtınalı limanda boğulmuş ruhlar vardı. Milyonlarca, milyonlarcası beni çağrıyordu aralarına. Biliyorum, onlar da bilmiyorlardı bu suların dibe çeken ani akıntılarını. Oysa ne kadar da güzeldi ilk girdiğimizde. Kurtulmaya çalıştım ama beni bırakmıyordu. Salyaları çenemden süzülüyordu aşağı, ucuz parkeye. Acaba tanrı biliyor muydu cehennemin dünyaya taşacağını onu yaratırken? Sonrasında ise masaya kustum. El bozuldu dediler beni yaka paça dışarıya atarken. Ortadaki kartlara baktım, bu sefer daha yakından. Yine yanılmıştım; iki as, bir papaz, bir kız ve bir de üç… Arkasından geçerken yaşlı adamın eline baktım. Kazanmıştım, bu votka kadar berrak bakan bu kadına uymasaydım ama ne yazık ki ben her zaman tercihimi şeytandan yana kullanmıştım. İki kızı vardı çünkü şeytanın elinde ve onlar bile dalga geçiyordu benimle.