...5 yaşındaydım. Sanırım. Bowling salonuna girmiştik babamla. Bowling salonu yazıyormuş diye bowling salonu diyorlarmış ama çeşit çeşit oyunlar vardı. Atarilerden bilardolara, masa tenislerinden dartlara, el hokeylerinden pokemon tahmin etmeceye, hatta şu oyuncak alma kutusu gibi şimdilerde para tuzağı olduğundan şüphemin olmadığı ahmak kutulara kadar her şey... Alışkanlığımdan ve durdurulamaz neşemden dolayı abilerin, ablaların oyunlarına karışmaya hevesliydim. Tam içeri girerken bir ablanın o budala kutudan kahverengi ve hiç de çirkin ve aynı zamanda hiç de küçük sayılmayacak bir oyuncak ayı kazandığını gördüm. Hemen babama dönüp heyecanımı onunla paylaştım ve ablanın yanına koşa zıplaya gittim. Babam da en az benim kadar neşeli ve kendini kanguru sandığı anlardan birinde olduğu belli zıplaya sıçraya peşimde dolaşırken abla, biri sevgilisi olduğu sarılmasından ve "Kazandık sevgilim!" demesinden belli olan sevgilisi abi ve diğer iki arkadaşıyla ve tabii kanguru babamla beraber kutlamaya koyulmuştuk bile. Ablalar ve abiler de -eksik olmasınlar- bizi çoktandır tanıyormuş gibi sıcacık tavırlarıyla sevincimizi benimseyip karşılık verdiler. Bowling için ödeme yapmaya gitmeye koyulmadan hemen önce babam, abiler ve ablalara yabancılarla her neşe paylaşımından sonra olduğu gibi "Kusura bakmayın ve teşekkürler." dedi. Ben de aşinalığın verdiği bilmişlik ve her kelimeyi bilmememin tatlılığıyla "Kuşa bakmayın ve teşekkürler." diye tekrarlayıp karşılığında gelen toplu kahkahalarla daha da mutlu olarak babamın peşinden gittim.