Kuşça bilir misiniz?

Ben bilirim.

Kuşlar ki bana yaşamı anlatır.

Ürkek ve mahzun bakışlarıyla bir güvercin,

yeryüzünün lanetini yüzüme haykırır.

Kuşları gökyüzüne hapsedenler,

özgürlüğü çağrıştırdığını söyleyenlerdir.


Bir kartal,

pençeleriyle zirveye çıkardıklarını,

uçurumlardan nasıl attığını anlatır.

Leş yiyen bir akbaba,

kartaldan kalanları,

kemiklerine kadar yediğini anlatır.


Ve aşk,

aşkı anlatır yaralı bir bülbül.


Sardım bülbülün yarasını

İşittim ah-ü zarı

Güle diş biledim

Sevdayı gönlüme eş biledim


Ey sesleriyle gönlümü serzenişe süren kuşlar!

Ey Süleyman'a elçilik eden hüdhüd!

Bana yol gösterin

Nerededir kaf dağında yaşayan

Kendi varlık ateşiyle yok olan

Yok oluşuyla kendini var eden

Daha kaç,

kaç vadi geçmem gerek

simurga varmam için?


Nicedir ak güvercinler yok semada

Yer ile ğöğün savaşında

Ak güvercin oldum,

Havalandım ve uçtum.

Uçtum maviliklere,

uçtum güneşe doğru.

Ne kadar yaklaştıysam

o denli yandı kanatlarım.

Yanmış kanatlarımla konduğum dalda,

sapanla vuruldum.

Kuşları öldürdüler,

kimse uçuşu hatırlamadı.