öyle bir bulantı, serimden tırnağa

dek ayağımın.

Aklaşan saç telime yükleyip

onca şeyi kapatarak tüm aynaları yüzüme.

Bir ürperti, dilimden, taşına

varana kadar safra kesemin.

Bakış

boşluklarındaki

sancılar, doğru yerden kesilmemiş

bileklerim. Bir

ben oluşturuyor

tüm parçalar, benden bir ben

yaratarak bana rağmen. Herkese

yabancı

benliğimde öyle bir bulantı.


Kendini kusabilir mi insan?

Çekebilir mi

sifonu, olacakları

düşünmeden? İnsan

kendini

doğurabilir mi

elleri buruşmayan bir anadan?

Tüm soruları

yükleyip aklaşan

saç telime,

açarak aynaları

tekrar yüzüme. Ürpertiyle sineye

gelen coşkuya sarılarak. Ve

dilini kopararak kekemeliğin,

taşını toprağını

severek safra

kesemin.

Kadrajlara

sığarak tüm

ayrıntılarıyla,

kesilip

biçilmeden. Çoğul

bir benliğin en küçük haline

değin,

ayrıştırmadan

kendimi

kendimden.

Kusmuğa

dönüşmesini

beklemeden, insan

kusabilir

kendini. İnsan

izleyebilir

kendini çekilen sifonun ardından.

İnsan kendini doğurabilir bir

ana da olmadan.