gördüğün tüm kaygıları unut
ruhun ekmek arası çırpınışları.
gün doğumunda silinen yakamozu,
izleyen kimse kalmadı
belki hiç yoktu
bilinmez.
belediyenin banklarına oturmuş gizemli
ve hüzün dolduran insanın içini, o adamlar
devir daim halinde hep devir devir durur
matruşkadan hacıyatmazlardır onlar
sabah sporu olarak düşünürler yalnızca
düşüşürler farklı banklarda farklı adamlar tıpkı
fungus’ların kurduğu derin bağlar gibi
bağlar bağlar durur beyinleri, vakitleri
bu vakit, vakit her şeyin hızlandığı noktada bile
öyle bir durmakta ki,
san ki
fark edersek öleceğiz
üşüşürler güve-
üşüşürler güvercinler
yem sıçratan turistleri tanımaksızın
aybederek yerli düşünürlere
akla gelir sonra bir müddet,
belki de gerçekten
çağı yakalayamadı dörtlükler
sessiz harfler çooook değerler kazandı
korkular daim
beyaz tabletler aldı sevginin yerini
kanadığımızı kopardılar, edebî olmayan.
hiçbir edebi olmayan çıkmaz sokaklarda
iyi insan, öldü durup dururken
peki ya durmasa çarpar mıydı,
sabahları
çizgi film kuşağını gözlerine sokuşturan magandaya,
kadehini tokuşturan yetişkin versiyonları
doğmazdan evvel.
kehanetler ibadet
peki ya
yetenek mi yoksa bir lanet mi idi
empati
empatolojik tanımlardı anksiyeteyi besleyen
-evet bu çağda kaygı, retro kaldı-
2 bin oyun makinelerinde olmayan hisleri
başka çocuklar tadacak bu senelerde
karşılaştı sinagoglar dualizmin yalanlarıyla
ya da olmayan (herhangi) bir şey yalan mıydı?
bozuldu ruhiye ve teğet, tüm inanışlara geçti
teğetçikler tüm şekilleri kesmişti sırıtırken
hani uykuya dalarken gelirdi ilham perileri
uykumda uyanıp hayata anlamlar yüklemeyi
belki ben de isterdim.
bu çağda monotonluk
maruz kalana idame bile değil
halüsinasyonlar ay ışığıyla beslenmiş gibi ancak
dışarda da hiç görünmedi
bu anlatımlar kanserli, bu an kelebekler etkisi
bi' madende çift taraflar kapalı, tekler senin.
çadırlar bu sahile asla konulmamalı
tabelalar bunlar içindir ya hu!
buralarda özel'liğini kaybeder giren her sanatçı
acı acı acı acı
halatıyla haracı bağ kurmasa dahi
silinenler iz bırakmadı pembe tozlu ahşap
köşklerde
yine de pek bir damladı gözyaşları
gölgesi kalemtıraşların, çöp kutusuna vuran
masum dedikoduların arasında
en gangster kimse kendine o haklıydı
ağaç yaş iken balık baştan
son seferinde inletti sabahı vapur kornaları
çanlar gibi
çalar çalar durmazlar
tanışsam ikna fırlatırdım suratına
çalar çalmaz hırsızlar
fırkateyni bir lokmada yutan küçük dalgalarla.
fazla sabır, evvela kaygı
korku getirdi yalnızca
yalnızca yapılan açıklamalar kalabalıklar ardında
uzunluklar hep göreceli
evrensel ahlak ilk tanımlamada çürük çıktı belli ki
yavrusunu doğurmayan her canlı (I) tanıklarla
düşürüldü (II) tanklarla düşürüldü
(III) küçüklerce düşürüldü baytarlar tarafından
destekledi hekimler
sapien’leri yok saydı
olsaydı boğazında mikrop karışmamış bir yudum süt
ikna edebilir idim seni
edebilir idim
bilir bilmez anlattım kendi hülyalarımdaki hatalarımı
böyle gider böyle gider
ikilemler de sakat ikiletmeler gibi
hükümsüzdür insaniyet
tohumlar kirlenmiş topraktan çıkıp
ara vermeden misyonerleri toplasın çabuk
hangi kıta aidiyet hissedip gitti ki
dünya bile canlı
ve yalnız içeriden
içeriler içerler içerler
insanoğlu yalnızlığı çok yanlış anladı