Yerinde rahatsız gibi. İncir yaprakları kaşındırıyor, belli. Zaten herkesi kaşındırır. Dur; toparlandı, nihayet anladı sorumu galiba.

“Dediğim gibi Memur Bey, Hanım, Efendi?…” Memnuniyetsiz ifademi değiştirmiyorum. “Memurcuğum…” Gururla gülümsüyor şimdi.

“Sonra üç evladım oldu. Üçünü de en iyi okullarda okuttum, kariyer sahibi ettim, övünmek gibi olmasın ama övüneyim bu kadarcık da değil mi?” Çiğ bir kahkaha patlatıyor. İstifimi bozmuyorum, o da bozmuyor. Hayret doğrusu.

“En büyüğünün mal varlığı tam yüz otuz sekiz milyon lira. Küçük bir ülke kadar.” Tepkimi kontrol edip konuşmayı sürdürüyor. “Kendisi özel bir şirkette yönetici. Harvard’da yapmıştı MBA’ini. Zaten burda Robert’te okuttuk, Türkiye derecesi vardı, ilk 100’deydi Taylan lise sınavında. Sonra Robert’ten mezun olurken küçük bazı talihsizlikler yaşadık, sekizinci mezun oldu.” Kafasını gülümseyerek iki yana sallıyor. “O kadardan bir şey olmaz bakalım dedik, olmadı da gerçekten. Harika bir hayatı var oğluşumun.”

İç geçiriyorum. Yani artık ölmüşsün, şu bembeyaz kozmik odada bir başınasın, karşında melek mi ne idiği belirsiz bir görevli dikiliyor, sana hesap soruyor, hâlâ poz kesme peşindesin. Bu ne gösteriş merakı ben anlamadım ki. Sanki bilmiyorum ben yüz otuz sekiz milyonluk Taylan’ın son bir aydır battaniye kafasında depresyon geçirdiğini. Öbür iki çocuğun adını bile anmıyor zaten.

“O dönem Robert’in ücreti de hakikaten çok tuzluydu ve babasıyla yeni ayrıldığımız dönemdi, benim aylık gelirim maksimum yirmi bin…” Sözünü kesiyorum artık.

“Hanımefendi, son bir saattir size tek bir soru soruyorum ve siz bana maliye müfettişiymişim gibi bütün gelir skalanızı, mal varlığınızı, bilmem nenizi döktünüz. Bunlar beni inanın hiç ilgilendirmiyor, merak etsem zaten anında öğrenirim.”

“Peki problem nedir ben anlayamadım?” Dudağımı ısırıyorum.

“Problem şu: Ne için yaşadınız? Benim bunu öğrenmem gerek.”

“Ne için yaşadım? Yani ben gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Size bahsettim kendi kariyerimden, saygınlığımdan, çocuklarımın başarılarından vs... Yani bu kadar verinin arasından bir çıkarsama yapamıyor musunuz? Ayrıca insan daha ne için yaşayabilir ki? Sanki işleri yokuşa sürmek ister gibi bir haliniz var, yanlış anlamayın tabii de.” Gözlerini deviriyor. Ağlamak üzereyim. Kapı aralanıyor. H’nin gülümser yüzü içeriyi aydınlatıyor. “Hâlâ bitmedi mi kalk bir ara ver.” Başımla “cık” diyorum. Gözlerimdeki çaresizliği görmüş olacak ki içeri giriyor.

“Merhabalar hanımefendi. Sanırım bir karışıklık olmuş.”

“Oldu vallahi. Ben bu memurcuğuma hayat hikâyesi beğendiremedim bir türlü. Karun gibi zengin yaşadım, yaptığım onca yardımı falan anlattım ama tutturmuş ne için yaşadınız…”

“Anladım.” Yere bakıp düşünüyor. “Ben bir soru sorayım o zaman size: Şimdi sizi tekrar dünyaya göndereceğiz, aynı insanlarla, aynı ilişkilerle, sağlıklı, huzurlu bir hayatınız daha olacak, ama ömür boyu ortalama bir gelirle yaşayacaksınız desem?” Kadının yüzü hafifçe karardı.

“Nasıl ortalama, bir rakam verin lütfen.” Çözülmüştü sorun. İstemsizce gülümsedim. H de gülümsedi.

“Peki çok teşekkür ederiz. Bize biraz müsaade edin, birazdan döneriz.”

O kapıya yönelirken çarçabuk mermerden formu elime aldım. Yaşam nedenini buldum, sayfanın en altında, her şeyin en üstündedir. Ve doldurdum: Rakam.