Başkalarının da dertleri var diyerek kendi sorunlarını ötekileştirmek...
Bir yerde patlıyor insan tabii.
Ne zaman bir çatlak olsa yapıda, o tuğlayı söküp dipsiz sandığım kuyuya attım. Moloz dolup zehir akıtmaya başlamış, farkına varamadım. Bir gün gelip de bir tuğladan ziyade en azından bir katı yıkacak bir deprem olunca, bir bakma ihtiyacı hissettim o ezele uzanan kuyuya. Evvelce derinlikten dibi zift gibi karanlık oluşan başını görmek için. Ancak beklediğimin aksine, bırakın içine bakmayı, dışına taşmıştı betonlar, bir enkaz yığını kalmıştı geriye. Etraftaki yoncalar sarmaya, kapatmaya çalışıyordu bu çirkin resmi, ama nafile. Dışarıdan bir yardım eli gerekliydi fikrimce. Etrafıma bakındım, kimsesizdi bu diyar, yoktu bir kaynak, sonsuz gecede küçük bir yansıma yapan aydan başka. Gecenin soğuğu hissedilince, sığındığım liman da parçalanmış, cesedini kuyuya bırakıp kaçmış...
Gözlerimden bir iki damla mı düşüyor ne?
Uzaklardan gelen fırtınanın sesi her nefes alışımla yüreğimden duyuluyor.
Göklerin acısı, yıldırımların feryadı, tam göğüs kafesimin içinde birikiyor. Sanki Zeus'un kartalını koymuşum da kafese, çıkmaya çalışıyor. Yağmur yağsın diye bir umut doğarken içime, üzerime yağan suya bakıyorum, ama bulutlar değil bunun sahibi.
Hava açık, yıldızlar sonsuz yok oluş için yalvarırcasına kırpıştırırken ışıklarını, fırtınanın yerini anlıyorum. Artık bununla mı yaşayacağım, bilmiyorum.