Hüzünlü bir şiir gibiydi her şey. Artık yavaş yavaş anımsıyordum. Günler geçiyordu. Bildiğim tek gerçek buydu. İfade edemediğim bir eksiklik var içimde. Bir boşluk, giderek büyüyen beni içine çeken. Neyle doldurmalıyım, bilmiyorum, bulamıyorum. Bu uçurumu kapatamıyorum. Ne atlayabiliyor, ne de kenarından ayrılabiliyorum. Kopukluk. Yaşamdan, insanlardan, geçmişten kopukluk. Gelecekle de hiçbir ilgisizlik. Nerede olacağımı, hangi kentte oturacağımı, nereye gideceğimi hiç bilmiyorum. Şimdi burada durgunluktayım. Eski bir şarkıyım ben. İçimde bir kır kaynıyor. Karlar yağdırıyorum yazın ortasında. Hiçbir vücut ısısı değiştirmiyor mevsimlerimi. Yıllanmış rüzgarlar esip geçiyor gözlerimden. Kelimeler yitiriyorum nefesimde. Uzun zamandır yorgunum. Bir kuyuya indim, sonu var mı bilmiyorum ama belli ki benim de çıkmak gibi bir niyetim yok. Çok zaman bir başıma duruyorum, bazen o bile kalabalık geliyor. Şairin dediği gibi, kendimi ağır ve müşfik akan bir suyun koynuna bırakmış, gidiyorum. “Kendi kendimden de, başka hiç kimseden de hoşnut değilken, gecenin sessizliğinde, yalnızlığında, kendimi bağışlamak, biraz da gururlanmak isterdim.” Binlerce kez özür dilemek isterdim kendimden, senden ve sizlerden. Alacağım seni, gideceğiz, açılacağız denizlere, her şey çok güzel olmayacak ama halledeceğiz demek isterdim.