Oysa hep bir masaldı beklediği, sonu mutlu biten.

Hüzün entarisi giymiş bir kadın salınıyor acıların içerisinde. Onu görenler dans ettiğini düşünüyor, hâlbuki kadın her kıvrıldığında sancılar içinde geceye kendini sunuyor. Aynadaki aksinde gördüğü; kuzgunun gagasında ölüm artığı bir tüy, uzunca yoldan gelmiş belli. Çok yorgun; ölmemek, öldürmemek için çabalamış.


Avucuna konan bir nazar boncuğu ile bakılan fala inanmak istemiş. Boncuk düşürmüş aklına anıları ve mırıldanmış kadın, tıpkı o gün gibi.



‘’Elin elime değdiğinde güneşten bir parça avuçlarımdaydı, olmasan da biliyordum. Günün yanındaki geceyi, güneşin ışığında saklanan ayı, bildiğim gibi.’’

Derin bir nefes çekip devam etti, kara sarıya çalan yüzündeki geçmişin izi ile kadın.



‘’Gitsen de kalsan da bendesin, son nefesime dek seninleyim. Mavi kadar güzel, yeşil kadar gerçek, kahverengi kadar bereketli bir sevda bendeki. Bilebilir misin sol yanına nasıl arsızca sokulduğumu? Anlayabilir misin her mevsimde sensizliğin zemherisini? Her nefesinin rüzâr ile bana gelişini ve benim seni ciğerlerime çekişimi?’’

 

Ve sustu kadın.

 

Döndü aynadaki aksine. Kuzgun gagasındaki ölüm artığı tüy ve gözünden akan bir damla kan, hâlen orada seyirde, dilinde masallardan kalan acı bir tad ile.