İsyanımın iniltisinde bir cenaze var.

Kokuşmuş, morarmış, acı içinde belli.

Mezarı kazan rikâbdarın öfkesi diri, kini taze.

Çektirilerle getirilmiş, gayya kuyusundan çıkarılmış.

Havan toplarının altında farazi umutlara sarılmış.

Ölmüş ama pek değil.

Ervahım köz içinde Ganja kavuşmayı bekler.

Berzahta gerçekleşti sekeratım.

Sekerat dediysem basit bi’ histeriden ötesi yok.

Mihnet altındayken mesnet beklemedim hiç.

Esfel yerdeyim, tüm mesnet benim.

Uzlet bu yaşadığım.

Vehimler içinde çıldırmalarım,

Sofistike kurgularım,

Püfkerde durulmalarım.

Üzgünüm ben burada da kaim olamadım.

Sonum da başım gibi elim olmalı bence,

Çünkü hatırla! Daha geçen kestirdim kaldırdığım başı.

Tahakküm altındayım dedim, murailik ettim.

Ama nafile…

Daniskasını gördüm felaha erdim işte.

Şecaatliğe takatim yok, biliyorsun.

Kadim zamanlardan kalma dertlerle yetiniyorum bu ara.

Sonrasında uzun bi' ağlayış ve büyük senfoni,

Ardından alkış ve kapanış.

Ardından sana bana kalan çile,

Sonraysa çokça lâ havle.

Meyusların dilinde,

Camilerin köşesinde,

Berhayatların kısık sesinde,

Senin, benim tıynetimde mutmain oldurtan lâ havle.

Son kez, sonsuz kez lâ havle, lâ havle.