Harfler gezinsin cesedimin üstünde, dizeler taşırken bedenimi.

Çünkü ben artık kendinden uzak ve ötede silik bir gölgeyim.

Üstümden atamadığım kışlara,

Serili bir yorgan arıyorum.

Kıyamet suruna nasıl tıkanmazsa kulak

Beni duy, beni duy diye bağırıyorum.


Sessizliğimden yola çık.

Eğil ve seslen

Ardı ardına gizlenmiş nefesler.

Her solukta yeniden.

Yeniden başlıyor hevesler.


Ölüm, bari çek gölgeni nefesimden.

Çektikçe soluğu, paslanıyor göğsüm de kafesim de.

Görmesem de bu kuyuda o pencereyi

Duyuyorum sürgüsünü her bir hecenin.


Heceler...

Zihnimde sallanadurun.

Bulandırın yazmaya giden her bir yolu.

Zira kaleme dokunduğum her an

Yazdıkça daha çok, daha çok siliniyorum.  


Uçuruma nam salan düşüşlerim

Ve yaralarıma kaynayan dikişlerimi

Toplayıp 

Kaçarken kimsesizliğimden

Sığındığım kaçıncı köşe kaçıncı bucak?

Gölgeler güneşten sıcak.

Mış gibi yapamaz mıyım?

Gönlüme serilen cehenneme inat,

İçimde gürleyen kış gibi yapamaz mıyım?

Yapamam,

Sorularıma cevap bulmuş gibi

Sualim urgana asılıp sallanıyorken tavanda. 

Su aldıkça doğrulurmuş gibi

Gemiler püskürüyor limandan.


Dedikçe tüfekten korkmam diye

Ölüyorum iğne kadar yaramdan.

Dünyanın kıyısında açılan yarayı da

Alemlerin ötesinde saran var.

Sarılmak istiyorum.

Kimsesiz bir yabancıya.

Eline verip dolu bir tabancayı,

Vurulsam onun da vurulduğu yerlerden.

Bak gör o zaman

Bir kurşun ayrı iki kişiyi nasıl deler?


Ben ayrı, sen ayrı, toprak ayrı deliniyor.

Üzerimizde yılanlar hoyratça geziniyor.

Zehir bedenimi, şehir ruhumu kemirirken 

Seneler usul usul satırlarda süzülüyor.


Şimdi düşünüyorum

Ben kemik miyim kan mıyım?

Yoksa ruhunu bedenine satan mı?

Kendimden bihaber geçtiğim kaldırımda

Bir sokak lambasına çatan mı?


Nerede saadet dediğimiz yanılgı?

Elimle yokluyorum gözlerimin yerini

Bir diyar ararken dönüp dönüp

Sürüldüğüm yalnızlar kasrı neden?

Hasret bulutları göğsümde yayılırken,

Bu yaşların yanaklarıma vaslı neden?