Aşk... Dudağının kenarında bir çukur sevgilinin. Öpmeye doyamadığın, bakmaya kıyamadığın... Aşk kalpte doğar, geçici bir heves gibidir. Kalbinden çıkıp iki dudağın arasında bulursa eşini, aklına varır. Aklına vardı mı eyvahlar olsun; kaçacak yerin yok, o her yere saçılmıştır bile. Güçlenir gün geçtikçe. Yanlış anlaşılmasın, aşksız da güçlüdür pek çoğu. Ben öyleydim en azından. Dahası mümkünmüş gibi, Anka'nın kanatlarınca açılır demek istediğim. Ve geceler sürer, küllenmek. Küllerinden doğacağını bilirsin ama küllenmeyi kabul edemezsin. Çoğu şeye göğüs gerebilirim deyip onsuz kalınca alarm zillerinin çalması, bir anda afet planlarına uymak... Ama bir kere mutlu olmayı tatmışsındır. Sesinle, soluğunla, göz bebeklerinle sevgiyi tatmışsındır. Bir kere sevgilinin yanağına düşmüştür yüzünün gölgesi. Ve mezarda bir ufak kırmızı karanfil tomurcuklanmıştır. Her şeyi anlasınlar, son arzum bir karanfil yahut o ilk günkü kırmızı bir tomurcuk işte. En sessizinden saman alevi bir heyecanı özlemle omuzlarında taşır. Gözlerinde ışıltı heves olarak geçer, yitip giden kör yaşlı günlerin ardından. Adını unutur saç diplerin huysuz dokunuşlarını. Hoş, unutamasa kırılır en dibinden yaşam umutları. Gözlerimi kapadım, seni o bankta bıraktım bir diğeriyle gökte buluşmaya sözleştiğim gibi.
Gözlerimi kapadım.
Yutkundum.
Aşka olan inancımı yitirdim.
Gözlerimi kapadım, inançsızlaştığım aşk tekrar açana dek.
Lilith yok, kötülüğe bulanmamış sevgi var.
Aux Lavandes, Aden
Lavande"2