Hani koşmak istersin ve bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordur. Yollar kapanmış ve ulaşamıyorsundur. Hani yolları gözlüyorsundur ve her an gelecek olanın sevinci sarmıştır her bir yanı. Ulaşamamışsındır o gün. Olsun dersin, o iyi olsun. Geceye bir şarkı gönderirsin ve dersin ‘Çıldırmışsa dünya neye yarar, yine buluşuruz yeter ki gönlümüz bir olsun’. Hani yollar ayrılmıştır. Beklersin. Beklemek yüzmüştür tüm derini de etrafına sarınmıştır. İşte o zaman bir dede imdadına yetişir ki her şey olduğu gibi kalmayıp daha da büyür gönlünde. Yollar yine aydınlığa çıkarsa diye yumup gözleri yakarsın feneri. O zaman herkes kendi dedesine sahip çıksın hadi!
Her şey önümde bir dizi ve ben kitabından alıntılıyorum şimdi:
*
Yer yarıldı ve ben içine girdim. Yerin altı hiç de düşündüğüm gibi değilmiş yalnız. Kavurucu bir sıcak, her adımda insanı daha da içine çeken kızgın kumlar ve sonsuzluk. Alev alev yanan kumlara çöktüm. Ellerimi açtım, gökyüzüne doğru haykırdım:
‘Allaaahıımmm nerdeyim ben?’
‘Çöldesin evlat.’
Ak saçı, ak sakalıyla yaşlı tonton bir dede asasıyla beni dürtüyordu. Tonton dede asayla dürter mi hiç ya?
*
Aksakallı dedeyle O’nu takip etmeye başladık. Daha önce geçtiğim yollar hiç bu kadar güzel gelmemişti gözüme. Daha dün üstüne basınca paçamı çamur içinde bırakan şu kırık parke taşının altından çiçekler filizlenmiş. Şu kurumuş ağacın dalları ne zaman yeşerdi böyle? Ağaca tünemiş kargalar bülbül gibi şakımaya başlamış. Etrafındaki her şeyi güzelleştiriyorsun. Bırak ben de biraz güzelleşeyim. Hep yanında olayım demek istedim yani.
*
İçeri girdi. Her sabah güneşin doğuşu sıradan görünse de aslında mucizevidir. Onun girişi de öyle. O girince zaman durdu, dünya yörüngesinden şaştı ama kimsenin ruhu duymadı. Tüm mucizeler zamanla sıradanlaşır, bir o aynı kalır. Benim gönlüm çöldü, o çölü bile deniz kıldı.
*
Sonra gülümsedi. O gülümseyince gün yağmaya başladı geceye, yıldızlar kayboldu, güneş vakitsiz göstermeye başladı yüzünü.
*
Şu fersiz sokak lambalarının, gökyüzüne tabak gibi asılı kalmış dolunayın bile aydınlatmaya yetmediği uzun ince sokakları o aydınlattı. Yanında sessizce yürürken bunları düşündüm. Dile getirmeye çalıştığımda ‘Nasıl da karanlık, birini kesseler kimsenin ruhu duymaz’ deyiverdim.
*
Kaldırıma oturduk. Uzun süre sustuk. İki insanın konuşmaya ihtiyaç duymadan yan yana oturması aşkların en güzeli. Konuşmak isteyip de konuşamıyorsan, o sessizlik boğar insanı. -Ayrıca- konuştukça batırıyorum kendimi. İşte bu yüzden sessizlik kutsaldır.
*
Birbirimize baktık. Gözlerinin içinde sonsuzluktan başka bir şey göremedim. Gözleri gökyüzü kadar sonsuz.
*
Elimi tuttu. Gök gürledi. Sanki uyarı mahiyetinde yakınlarda bir yere yıldırım düştü.
*
Dünya ikimizin etrafında dönmeye başladı. Öyle hızlı dönüyordu ki dünya, mevsimler değişti beni öperken. Gönlümdeki çöle yağmurlar yağdı beni öperken. Bir şiirin son dizesiydi beni öperken.
*
Tekrar tekrar yaşasam bu anı ne değişir ki? Ben yine aynı heyecanı yaşıyor olurum. Yine gözlerinde kaybolurum. Yine aldığım her nefeste seni solurum. Her seferinde baştan başlasak, aramızda kilometreler de olsa seni bulurum.
*
-yine yağmurlaradır küskünlük şimdi-