Liberalizm; bireyin özgürlüğünü, özerkliğini, temel haklarını garanti altına almayı amaçlayan ve siyasal iktidarın sınırlandırılmasını içeren bir düşünce. Kulağa ve yüreğe hoş geliyor.


Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri de içine alarak geniş alanlara yayılımını sürdürmekte. Geçenlerde internette bir üniversitenin liberal düşünce kulübü üye arayış çağrısına rastladım. Demek ki dedim hala yüreklerde yer buluyor.


Liberalizme göre bireyin özgürlüğüne yönelebilecek en büyük tehdit devlettir. Bireylerin özgür olması olmazsa olmaz şart. Özgürlük aynı kanuna tabi olma, keyfi uygulamalara maruz kalmamayı ve kararlarını kendi vermeyi içerir.


Ülkemizde neo-liberalizm hakim. Tabii sadece ekonomik alanda ve yeşil sermayeyi kollayarak. Liberalizm "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" düsturunca kapitalizm ile özdeşleşti. Bu kapitalizm çok vahşi yaşanmıştı.


Liberalizm gibi neo-Liberalizmde de temel ilkeler var: Sınırlı minimal devlet, serbest girişim, bireycilik, insan hakları, hukuka bağlı devlet, özgürlük, uluslararası işbirliği olarak belirtebilir. Neo-liberalizmde vakıflar, şirketler vb. de devletler gibi iş birliği özerk aktörleridir.


Ülkemizde palazlandırılan, ihaleleri usulsüz alan, vergi affı indirimi gören pek çok yeşil sermaye olduğunu söylüyorlar. Hukukun üstünlüğü, şirketlerin aynı kanuna tabi olması ilkesi çiğneniyor. Bireysel özgürlüklerde de görüyoruz bunu: Madımak katliamı faili yaşlılıktan affedilirken 80'lik generallerimiz içeride.


Demokrasinin sadece oy kullanırken akla gelmesi, bir katılımcı süreç olarak işlememesi Liberalizme de aykırı. Neo-liberalizmde toplumsal ve politik alanda taraflı uygulanması ve ekonomide vahşi kapitalizm olarak işlemesi bana bu konuların tartışılması, irdelenmesi gereğini düşündürdü.