Bu kadın Lilith. Düşündüğün gibi Havva değil. Ayrıca onun kadar masum ve Adem'e ait değil. Aksine, herkesin acımasız ve kıskanç yorumu ile şeytanın ta kendisi. Gerçekten öyle mi?

Efsaneler biz yaratılmış olanların yanlışları ile doludur. Lilith, benim ruhumun en güzel köşesinde oturur; aslında her kadının bir köşesinde o vardır.

Lilith, toprak damlı kadınla çiftleşmek için çabalayan erkeklerin kurbanı olan bir dişi. Tohum ekilen verimli toprak olduğu için hep altta yatmalı, sesi bir melodi gibi çıkmalı. Ama acılarıyla buz kestiğini, çoraklaştığını göremiyorlar. Karnında hissettiği sancı, bu tarifsiz sancı ne peki? Delilercesine isteği (!) o dölün sonucu mu? Değil. Sökülüp alınan masumiyetinin beklenmedik armağanı. Eğer bir kez söz hakkı verilseydi ona "şeytan kadına" sözleri eylül yağmuru olur yağardı. Seksen, yüz sene göklerden:


"Soğuk saçlarım, yaz sıcaklarında ve yine yalnızım senin rüyanda. Ellerin bu kadar büyükken, nasıl sığmadı içine kalbimden kaçan bir parça yalnız aşk? Bu çektiğim ızdırap fani olan sana duyulan bir ihtiyaç değil! Kamburlaşmış yüreğine fısıltıyla söylüyorum işte, çıplak bedenin değil beni sana bağlayan, saçımı bir rüzgar gibi okşayışına hasretim asırlarca. Ben Lilith, Vidar'ın hiçler diyarında savrulmaya hazırım, yeter ki bir kez olsun izin ver aşkına sahip olmama, sonra günahkar bedenim yana yana tutuşsun, kül olsun; savrulsun evlatlarımızın ötekileştirilmiş kucaklarına, sabah merhabalarına..."