Fox Tv’de yayınlanan gençlik dizilerinin aksine lise denen şey, içinde bambaşka duygular ve gerçeklikler barındırır.
Atarlı/giderli, kafası karışık, içinde hayata dair cevapsız kalan bir sürü soru bulunan gençlere hayat dersleri veren idealist edebiyat öğretmenleri yerine; bütün odağı, öğrencilerine Türkçemizdeki ses olaylarını bir şekilde ezberletmek olan 40 yaş üstü huysuz ve sevimsiz insanlar vardır örneğin. Bu, televizyon ve gerçek hayat arasındaki en üzücü farklardan biridir belki de.
Lise aşkları da bu gerçeklik farkından nasibini alan bir başka olgudur. Neredeyse hiçbir kız, kendisiyle aynı sınıfta yahut aynı yaşta bir Ahmet’le birlikte olmaz. Onun yerine, üst sınıflardan, saçını yana taramış Berkay’la çıkmanın hayalini kurar. Berkay, kendisiyle arasında 2 yaş bulunan Tuğçe’yi arkadaşlarına “kolay lokma” olarak anlatmayı, Tuğçe’yi cinsel fantezilerinin bir nesnesi haline getirmeyi hiç sorunlu bulmaz.
Oysa dizilerdeki lise aşklarında, kızlar için birbirleriyle kavga eden oğlan çocukları aslında birbirlerine benzerler yine. Kız, bu iki benzer çocuk arasından bir tanesini seçer ve diğerineyse esas çocukla okul bahçesinde kavga edip -büyük ihtimalle dayak yiyeceği- bir sahnede rol almak düşer.
Lise dizilerinin gerçeğe uyabilecek tek yönü de budur zaten; hepimiz birilerinin hikayesinde böyle bir sahnede yer alırız hayatımızda, ama esas çocuk olarak ama dayak yiyerek.