Kırmızı tuğla örülü lokomotifler, romatizmal kasvet.

Güneşin batmadığı imparatorluk; güneşe hasret parçalı bulut adası. 

Sana gri hislerle dokunmayacağım.

Nasıl; böyle daha aydınlık değil mi? Diye sorduğumu duymayacaksın.

Akla zarar değil, çarpıcı değil, makul bir dokunuş... 

Fuar alanında kumaşındaki yamalar göze çarpmasın yeter.

Stil ölmez; meydanlarımız naif kadınlar ve centilmen erkeklerle dolmayı hak ediyor.

Çok cömertsiniz, Şovalye Lowry demeniz beni sadece utandıracak.

Caddelerde daha çok selamlaşmaya başladığımızda anıldığım nişane, çocukken sıcak kollarla sarılmayan ihtiyar adamı; buz gibi zırha, miğfere sokacak.

Akla zarar değil, çarpıcı değil, makul bir dokunuş... 

Bugün o niyetle açtım penceremi. Buckingham, Belvedere ya da Versailles'in duvarlarını doldurmayacak kadar küçük tuallerim.

Onun yerine bugün, Manchester'ın önünü ardını ve göğünü beyazla dolduracağım.

Yaratıcının ışığına, "Lowry Beyazı" dediniz; bu çok fazla. Teşekkür ederim ama beyazdan daha çok, beyazdan daha fazla olan herşey; Lowry için çok fazla...