Doğdum.

Uzayın derin sessizliğinde kendime bir mağara buldum.

Bu kuytu deliği içimde yanan ateşle doldurdum.

Cesedimi parça parça pişirip sokak köpeklerine sundum.

Geriye kalan

tek gözüm, tek kolum, iki parmağım ve ayaklarım.

Artık tanrıyı duyamayan bir sağırdan farksızım.

Asgari hazlarla tanrısı olduğum bu mağaramdayım.

Şimdi hazırsanız size mağaramı tanıtayım.

Kapılarım sımsıkı kapalı,

perdelerim ışığa hasret.

Duvarlarım...

Duvarlarım bomboş.

Kin göstermeyen bu duvarlarıma asacak tek bir fotoğrafım yok.

Beni utandıracak keşkelerim ise her şeyden çok.

Ben mağaramı aydınlatayım derken,

uykuya dalmışım aniden.

Birkaç milyon yıl geçmiş.

Bu yıllar süresince anılarım değersizleşmiş.

Sıfatlar hafızam tarafından peşkeş çekilmiş.

Yangınlardan ve depremlerden gelmişlerin nesli çoktan tükenmiş.

Mağaram ise fazlasıyla değişmiş.

Kapılarım aralanmış.

Perdelerim ışığa boyanmış.

Duvarlarım...

Duvarlarım boş demiştim.

Milyon yıllık uykumdan sonra duvarlarıma mişli duvar kağıtları sipariş ettim.

Keşkeler tutkalı ile mişli kağıdımı birleştirdim.

Galiba ben mağaramı geçmişin zindanına çevirdim.

Tanrılığımı hatalarıma devrettim.

Hatalarımın yüceliğine secde ettim.

Tüm bu olanlardan sonra bir apartman dairesine taşınmaya karar verdim.