“Merhabalar, az sonra mahkemeye çıkacaksınız söylemek istediğiniz bir şey var mı? Bakar mısınız? Yazdıklarınız için pişman olmadığınız söyleniyor böyle bir ifadeniz oldu mu? Memur bey, lütfen müsaade eder misiniz? Birkaç soru soracağız. Biz de işimizi yapmaya çalışıyoruz. Lütfen! Hakkınızda farklı isimlerle de bir şeyler yazdığınız söyleniyor, neler söyleyeceksiniz?”

 

           “Abi, bi’ müsaade eder misin? Bak, onlar da senin gibi işini yapıyor. Duruşmaya daha bir saat var iki kelime cevap verelim. Herkesin işi görülsün. Aaa, teşekkür ederim! Merhabalar, hepinize kolay gelsin. Şu an çok utanıyorum, kameraları çok yakından tutmasanız iyi olur. Mikrofona da alışık değilim. Ben öz çekimi bile kolayca becerebilen birisi değilim. Bu sebeple büyük bir heyecan var. İlk defa kamera karşısına çıkıyorum. Utancımın sebebi, kameralarınızın ve mikrofonlarınızın yakın olması. Neyse alışmaya çalışacağız. Hep ünlü, sevilen bir yazar olarak röportaj vermek istemiştim. Böyle olmaması gerektiğini ifade etmeyi unutmuşum. Üzgünüm. Neyse…

 

           Şimdi arkadaşlar kısa kesmeye çalışacağım. Şu an kanallarınızdaki komedi dizilerinden daha komik bir şey çektiğiniz için şanslısınız. Gerçi komedi dizileri yayınlayan kanal kalmadı değil mi? Ahahaha. Göndermeden duramıyorum. İşte tam da bu yüzden şu an karşınızda ellerim kelepçeli ve kolumu koparmak istercesine sıkan bu mutsuz abiyle karşınızdayım. Aslında o da çok neşelidir ama ne yapsın şu an görevini yapmaya çalışıyor. Mesaiden sonra bulun bu abiyi hep beraber sinemaya gidin. Vizyonda çok komik filmler var. Bu durumdan daha da komik o filmler emin olun. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Eğlenin ya bırakın artık bu saçmalıkları. Onu demiş, bunu yazmış, kelepçe, haber vs. gereksiz şeyler artık bunlar. Yaşayın bu hayatı. Yaşamıyoruz be. Hep bir şeylerimiz kısıtlanıyor. Buna artık bir son verelim. Abi, kelepçeyi çözecek misin? … Hayır diyor, görüyorsunuz. O bizimle olmayı tercih etmedi. Konuşmadan anlaşabiliyoruz artık kendisiyle. Tamam, tamam abi 2 dakika müsaade et gideceğiz, lütfen. Sana laf etmeyeceğim, lütfen. Hemen bitiyor.

 

Bakınız arkadaşlar, hızlı olmam gerekiyor ve ellerimin kelepçeli olmasından dolayı da anlatımım çok güçlü olmayacak umarım beni anlarlar. Beni anlayan insanlar olsa bugün burada olmazdım. Arttırıyorum, beni anlayan insanlar olsa yalnız olmazdım. Neyse… Bu konuştuklarımın kaç saniyesine yer verir kanallarınız onu hiç bilmiyorum. Yine geldi iğne gördünüz mü? Büyüyünce de çuvaldız olacak. İğneyi de çuvaldızı da kendime saplamayı bıraktım.

 

Hiçbir soru almayacağım çünkü şu çektiğiniz durum aşırı komik olduğu için bunun üzerine sorular da sorarsanız reytingler sizin olur. Reytinglerinizin artmasının benim bu durumum olmasını istemiyorum. Çünkü patronlarınızı ve onların da patronlarını sevmiyorum.

 

Kendi halimde öykü yazmaya çalışıyor ve kafamın içinde kurduğum hayali bir dünyada anlatıyordum. Tekrar ediyorum hayali bir dünyaydı. Hiç kimseye ve hiçbir değere hakaret ve saygısızlık etmeden bazı saklanılan, unutturulan gerçeklere hayal dünyamdan bakıp dile getirdiğim için rahatsız oldular. Bu yüzden de birazdan mahkemeye çıkacağım. Ne anlatmamı bekliyorsunuz? Beni dinleyen halkımızdan ricam sosyal medyada bunu dile getirerek beni çıkarmanız. Beni kurtarabilirsiniz çünkü bu patronlar bu kameraları yollayarak bir hata yaptı ve beni gördünüz. Görmediğiniz kaç insan vardır inanın bilmiyorum ama onlar için de birlikte mücadele ederiz. Görüyor musunuz, adaleti aramaya çalıştığım yeri? Çuvaldız acısı bu sakin olun.

 

Diyorsunuz ki farklı isimlerle de yazılar yazmışsınız. Mahallede hırsızlık olduğu bir anda aynı yerde ve zamanda tesadüfen geçiyor olsam şüphelilerden birisi olurum. O andan sonra mahallede daha önce yapılan diğer hırsızlıklar da hiç hırsız olmadığım halde bana kalır. Maalesef bu suçlamaları da yapanlar asıl hırsızlar olur.

 

Yazdıklarımda suç teşkil edecek hiçbir şey yok. İyi gitmeyen bazı şeylerin, iyi gitmek için önünde engel bulunmazken neden kötü gittiğini merak ettim. İyinin de iyisinin olabileceğini düşündüm ve istedim. Şu anda elinizde bir sigara ve bir adet elma olduğunu düşünelim. İkisini de bana ikram ediyorsunuz ama sadece birisini seçmek zorundayım. Sigara sağlığa zararlı olduğu için elmayı tercih ediyorum ve suçlu oluyorum. Sigarayı seçsem ileride sigara yüzünden oluşacak hastalıklarda yine ben suçlu olacağım. Ben neden hep suçluyum?

 

Daha iyisini yapacakken kötüsüyle övünmeye bir anlam veremiyorum. Konuşamıyorum da çünkü iyice boğuldum. Bi’ saniye… Çok daha iyisini diyord… Um… Abi bi’ saniye dur sen de lütfen. Kolum uyuştu. Tamam, tamam götürme böyle açık havayı bir daha göremeyebilirim. Susacağım bari kapıda bekleseydik. Bi’ sigara ikram edeniniz yok mu? Muhabir arkadaşlar, çekin şu rezilliğimizi bir sigara bile veren yok. Eskiden sigara ucuz diye insanlar paket ikram ederlerdi. Zamlar cömertliği bitirebilir mi? Her kültürde bulunan iyi bir durumu zamlar mahvediyor. İnanabiliyor musunuz? 

 

İnatçıyım diyorsun yani abi, hiç konuşmayacağım da diyorsun. Kafanı salladın gördüm. Aslında iyi birisin sen de benim gibi değil mi? Sence ben iyi birisi miyim? Anladım, sessiz kaldığın için beni onayladığını düşünüyorum. İltifatın için teşekkür ederim. Zaten sessiz kalmaya alışıksınız değil mi? Anladım, konuşmayacaksın yani diyorsun ki konuşan suçlu olmuş ben niye konuşayım, öyle mi?”

 

 

           Mahkemede ben olduğum iddia edilen isimsiz yazıların ben olmadığım kanıtlanmış ve anlaşılmıştı. Söylediğim gibi yazdıklarımda hakaret ve saygısızlık gibi bir şey olmadığı için serbest bırakılmıştım. Dışarıya çıktığımda o emekçi muhabirlerin hepsi hâlâ bekliyorlardı. Emeklerine saygısızlık etmemek için cevap vermeye yöneldim. Biraz da girerken saygısızlık etmiş olabilirim diye utancım vardı.

 

           “Arkadaşlar, adalet yerini buldu. Şeker gibi bir hâkim vardı. Sizler de orada olun istedim. Muhabbet, makara boldu. Hâkim, yazdıklarımı bundan sonra bizzat okuyacağını ve takip edeceğini söyledi. Kusura bakmayın da sizin o kanallarınızda ketum suratlı insanları koyuyorlar bu makamlara ve böyle de bir deyim var, hatırladınız mı? “Mahkeme duvarı gibi” derler. Bizde de gerçekte de öyle olduğunu düşündüren bir bilinçaltı oluşuyor. Aksine baya güzel, güler yüzlü karşılandım. Stres yapmayın iyi değil. Bak senin de saçın benim gibi erken dökülmüş. Stresten değil mi? Hadi eğlenelim artık ve sinemaya gidelim mi? Hep birlikte gidelim.”