geç kalınmış duruşmam var
yakalama kararın çıkmadan yetişemediğim.
şimdi yaka paça attı hayat beni o mahkeme salonuna
ben pek hazır değilken
yıllar var ki boğazımda kalmış bi' cümleyle boğulmuşluğum orada son buldu.
hiç bakmadım ayrılığa özlem tarafından dememle vücudumun başından sonuna dolan özlem hissi ve yıkılan bir binanın enkazı hissi yüklendi omuzlarıma.
yıllardır kendimi inandırdığım, gerçek sandığım, üstüne duvarlar ördüğüm düşünce aslında yalnızca bir avuntuymuş.
savunmam...
mahkemeyi kaybettim-
seni kaybettim.
hiç bakmadım terk edişe-
özlem tarafından...
bu bi' sanat sanrısına düştüm
bu bi' tuzak esasen.
rüyayla-kabus aynı şeyler
ama aynı şekilde bahsetmiyoruz
aşkla-nefret aynı şeyler
ama aynı şekilde bahsetmiyoruz...
zira söylemiştin bana kehanet tiyatrosunda
neydi o
sesin çok kısık artık-
''çürümeye yüz tutmuş ağacı şarkılarda fısıldarım kulağına''
sesin çok uzak...
öyle bir yalnızım ki dünyada kapladığım yerin boyutunu unuttum.
öyle kederle doldu ki küçücük bedenim
bu hikayeden başkasını bilmez oldum.
seni terk edip-
önce bir eve gömdüm kendimi.
her gün cenazem çıktı bu evden.
bir ölüden daha ölü oldum.
gidip mezarlıkta ''ben buranın tanrısıyım'' desem
ölüler de kalksa, bir sigara yaksak yeridir!
cehennem için nefesimin kesilmesine, kalbimin durmasına gerek yokmuş ki.
mor ojeleri çıkmış ellerimle yazıyorum sana şimdi
tırnaklarımın gerçek yüzü beynimin yansıması
neyden bahsetmeliyim
içime oturan boşluktan,
kalemimin duraklamasından, kalbimin teklemesinden bahsedeyim.
içimde sıkışan kelimeler var.
hafızamda kuytulara koyduğum sokak lambası sönmüş bakımsızlıktan-
zifiriye karışmış bir aşk...
gözlerimde polisleri bile harekete geçiren bir arama.
''hayat çoğu zaman müşterek olmuyor'' derdin
haklısın sevgilim
(uzun zamandır sevgilim değilsin)
ve yine gülüyor hakim bey-
bu kez karşısında ben
hem sevip hem de inkar ettiğimden...