“men ele bilirdim, sensiz ölerem

men sensiz ölmedim, meni bağışla”


tutulmamış bir yas gibi

büyüyorsun içimde

yokluğun ki zifte bulalı gece

kan püsküren kıpkızıl bir hece

bir sen güzelsin âlemde

güzel bile çirkin bir kelimedir artık

şu cihanda sen varsın diye


çok fazla tapılmış bir tanrıçasın sen

ben ki sildim nice ilâheleri tek kalemde

lâkin bu ne mukâvim bir bağdır ki aklımın

ıslıklı okları da öldürmüyor seni gönlümde


- seni düşünürken karaladım ardına bir takvim yaprağının. ah! hep sana dâir düşlerim, gayrısı gelmiyor elimden. yazmıyorum artık sana okuyamayacağım şiirleri, dolamıyorum dilime kızımıza koyamayacağımız isimleri. istemiyorum elin elimdeyken giremediğim cenneti. sevmiyorum dudağınla tatlanmamış hiçbir ezgiyi... bıktım kendime yalanlar söylemekten. usandım ne vakit bir şeyler yazacak olsam, bir fotoğraf çeksem, bir kediye rastgelsem “acaba o beğenir mi?” diye düşünüp “keşke yanımda olsaydı” diye kahretmekten. kim çok sevebilir seni benden? gözünden süzülecek bir damla yaşı, gönlünde bin yıl, bir kutsal emânet olarak saklayacak olan adamı harcıyorsun. nasiple, kaderle, kısmetle avutamıyorum kendimi. “çoktan unuttum” diyorum ama olmuyor. senin barikatların, surların var her yolun başında... yoruldum yüreğimle dövüşmekten.


- ne dersem diyeyim bir şeyler hep eksik kalacak biliyorum, yazdığım hiçbir kelime yerine oturmayacak.


- sen beni sevdin. bunu istediğin kadar inkar et ama biliyorum ki sen beni sevdin. sonra mantığın ağır bastı ve “mutsuz oluruz” dedin, faturayı da hem bana hem kendine kestin. ne yapayım? allah belâsını versin böyle kaderin! garip ama gerçek, sana rağmen hayattayım hâlâ. evet sensizlik öldürmüyor fakat sensiz de yaşanmıyor anla ya da boş ver, zorlama kendini boşu boşuna. neyse allah sana rahatlık versin, bana vermiyor, bâri sana versin.


- faturayı sana kesmiyorum, bunları konuştuk, tam olarak ifâde edemiyorum hislerimi. yanlış yapan benim, atmamalıydım o ilk adımı, aptallıktı. bir derdimiz bin oldu. dediğim gibi ben ne dersem diyeyim kelimelerim oturmuyor yerli yerine. özür dilerim. bunca şeye sebep olduğum için özür dilerim.


- gerek yok, şikâyetçi değilim. istediğin neyse onu yap. ben senin şiirini yazmaya, senin şarkını söylemeye, senin duvarında ağlamaya mahkumum. bir bilsen seni ne kadar özlediğimi, kahrından perişan olursun. seni bir kere görebilmek bile benim için büyük nimet ama acına dayanamıyorum, beni affet. geçenlerde bizim istasyon'a gittim, hakikaten “incecikten bir yağmur yağıyordu”, yine “yeni baştan yaşıyorduk sanki kaderimizi” ve sen yoktun her zamanki gibi. epey ıslandım, hattâ hastalandım biraz ama ziyânı yok. kadınlar neden kendileri için ölebilecek adamları değil de, kendilerini öldüren adamları severler?


- sevilmeye alışık olmadıkları için olabilir.


- umarım çok mutlu olursun.


- hayırlısı...


- ah bu “hayırlısı” mahvetti beni. nereye gitsem içimde taşıyorum seni. "bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur". asırlarca bakmak istiyorum gözlerinin içine. tek kelime bile etmeden yıllarca izlemek istiyorum içindeki kavgayı, hengâmeyi. unutmak istiyorum yanında tüm derdi tasayı, ümitsizliği...


- zaman, kader, nasip ne denirse denilsin adına, dilerim yazgımız şükür sebebimiz olur. bâzı şeyler olmadığı için şükreder insan. bilemezsin bugün dilediğin şeyin iyi mi, kötü mü olduğunu. bunu yalnız zaman gösterir.


- elini tutmak ve sanki her şey mümkünmüş, her şey başarılabilirmiş gibi hissetmek istiyorum ama bu mümkün değil. yazgım, benim şükür sebebim falan olmayacak. ben de baban gibi mahsun adamlardan olacağım.


- dilerim yanılırsın, dilerim böyle olmaz.


- böyle olacak, hep böyle olur...


- keşke olmasa...


- yüreğimde öyle fecî bir acı var ki tarifi yok. sen benden evlendikten sonrası için teminat alırken bir anda araya duvarlar örmeye başladın. anlamlandıramıyorum bunu.


- tanımaya çalışıyordum, nerede ne demem gerektiğini bilmiyordum. yanlış yaptım. zâten doğru yaptığım ne var ki? acına sebep oldum, bu acıyı tam olarak anlayamam ama sebep olmanın ızdırabını çekiyorum.


- çekme lütfen çekme. üzülmen, en son isteyeceğim şey bile değil.


- beni üzen sen değilsin, yaptıklarım.


- neyse artık. kader... olan bana oldu işte. sen bir şey yapmadın, hepsi benim aptallığım.


- ah!..


- seni çok seviyorum, korkunç bir yangın var içimde. bunu söndüremeyiz istesek de. senin bu soğukluğun, hissizliğin bile söndüremez.


- her şey ümit ettiğinden daha güzel olsun. tek temennim, tek duam bu.


- tek ümid ettiğim, tek temennim, tek duam sensin. “bir erkek, ‘ızdırap çekiyorum, sen de beni seviyor musun?’ diye ağlıyor, bir kadın da ‘sus, sus, ben de ızdırap çekiyorum!’ diyordu.” hep bu duraktayız, bir adım ilerleyemiyoruz. canım çok yanıyor ve bunun hiçbir şey ifade etmiyor oluşu daha da çok yakıyor canımı.


- evet, maalesef. ne ilerleyebiliyoruz ne geri dönebiliyoruz. hep bu duraktayız.


- aslında biliyorsun. hep aynı hikâye, hep aynı terâne. herkes içinde bir yerlerde yâni kendinin bile bilmediği, gitmeye cesâret edemediği, gözden çok uzak bir kuytu köşede elmas bir sanduka içinde özenle muhafaza ediyor kâtilini.


- sen sihir gibi konuşuyorsun benimse kelimelerim anlamını karşılamıyor, yetmiyor. ne desem boşlukta hissediyorum kendimi. eksik ve yetersiz.


- aksine ben kendimi eksik ve yetersiz hissediyorum. âşık olduğu kadın tarafından koşulsuzca sevilen adamlara karşı derin bir kıskançlık büyüyor içimde. "yazımı kışa çevirdin"


- ah...


- sensizlik öyle berbat bir şey ki, öldürmüyor süründürüyor. kusura bakma, seni yordum yine.


- özür dilerim, anlamsız biliyorum ama yine de özür dilerim.


- özür dileme, acıma bana. nice güzel adam, sevdiğince sevilmeden göçmüş. ben kimim ki?


- acımıyorum. bu acımak değil.


- "çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle

nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle"


neyse hoca hanım neyse... lütfen karşılaşma olasılığımızı en aza indirelim. ne tuhaf, elimde olsa bir ömür seni izlerim... hayat böyle alçak işte.


- şu hayatta her şey çok tuhaf, her şey. tamam, elimden geleni yapacağım. gerçekten çok üzgünüm.


- ben zâten senin acına tâlimliyim. senin yüzünü güldüremedim ama bu hayattaki en mutlu günleri, geceleri de sen yaşattın bana, bunun için de çok teşekkür ederim. hani sana, “senizlik ölümdü” diye başlayan bir şiir yazmıştım da şen şakrak okumuştun, o günkü sesin hâlâ kulaklarımda, sensizlik ölümdür. sâhi ne oldu o kıza? ben o şiiri yazdığımda da sabırsızdım, o zaman da aşkım çok şiddetliydi ve o kız, bundan hiç rahatsızlık duymuyordu, o kızı ben mi öldürdüm? kâtil ben miyim gerçekten? bu sorularının yanıtlarını kendine ver, bana lâzım değiller. benden olmuyor, olmayacak, yaram kapanmıyor, dikiş tutmuyor maalesef. dağıldım, toparlanamıyorum. hani sana, "sen beni yine kan revan bırakmazsın inşallah" derdim de, sen de, “yok Allah korusun” derdin... senin acını çekmek de, yaramı açanın sen olması da şereftir, çok can yakıcı bir şeref... ah sen... ruhumun hicranlı sadası... sen öyle büyük bir boşluksun ki yüreğimde, orayı hiç kimsenin doldurması mümkün değil. “geçmiş değil bugün gibi / yaşıyorum hâlâ seni / sen hep benim yanımdasın.” aslında her şey mümkün, her şey çok güzel olabilirmiş gibiydi ama tüm güzel şeylerin alabildiğine imkansız olduğunun farkındayım. ben defnedilmemiş bir ölüyüm artık. seni öyle çok özledim ki sesini duysam hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlarım, iyi ki sevdim seni, iyi ki senin gibi kıymetli birinin yarasını taşıyacağım yüreğimde. geçtiğim her yolda senden bir iz olacak, yüreğimden dökülen kanın bıraktığı izlerden anlayacaklar benim oralardan geçtiğimi. biliyorum yollarımız ayrı ama senden, seni sevmekten aslâ, aslâ, aslâ vazgeçmeyeceğim. sen uyuyacaksın ve ruhumla, yüreğimle başucunda oturup sabaha kadar seyredeceğim seni, saçlarını okşayacağım. allah günah yazmayacak, yazarsa da benimdir hepsi. bedenen orada olmayacağım ama sen benim ruhen, kalben varlığımı hissedeceksin dâimâ. geceleri günlük yazıyorum, başka başka şeylerden bahsederken bir de bakmışım ki laf sana gelmiş, sensizliğime, seni kaybedişime, yenilgime gelmiş. kalbime dokunsan elin yanar. geçenlerde çocukluk fotoğrafına rastladım, nasıl güzelsin, muhteşemsin. bilmiyorum seni nasıl ne ara, nasıl bu kadar benimsemişim? bana “kendi yolunu çiz” diyorsun ama ben gönlümdeki bu yarayla kime gideyim nefesim, efendim? her an ölebiliriz ve seni, her şeye rağmen çok sevdiğimi, çok seveceğimi unutma ne olursun.


“kimse ölümü övemez

seni gördükten sonra

kulluğu

savaşı güzel gösteremez”


allah'a emânet ol


- beni senden daha çok kimsenin sevemeyeceğinin farkındayım ve senin, benim yüreğimdeki yerin de bambaşka fakat doğru olan bu. beni bağışla. allah’a emânet ol.


musâ hiram duvarcıoğlu