Bir sırrı yok aynanın, yalnızca sensin işte

Benimse sakladığım zehir

Giriş yasak yazan tabela tırnaklarında

Şimdi sevinç savaştan da tehlikelidir

Şimdi savaş, feri zorla sökülmüş göz kapaklarımda

Gidişinin seyridir

 

Sübye armalı bir uskuna yürüyüşün

Tek ayağın kesilmişken kaldırımdan

Saçlarında kaç milyon sarı düğüm olduğunu

Fazladan kaç parmağa ihtiyacım var diye düşündüm

Yeni bir hırka, yeni bir gülüş, yeni bir Gabar’a ihtiyacım var

Sonra yeni bir deniz, yeni bir dağ

Evi falan da düzenlememiz lazım

Yüz çatallı bir çapa

Ve her vazgeçişinde haklı bir nedenle

Başka bir şey düşünemeyeceğin bir manzara lazım mesela

 

Kesmem boynuma dolanan ipleri

Yere yığılmaktan anlamam

Beni ayakta tutan ilmektir

Ki zaman zaman iskeletimle kavgaya tutuşur

İki çiviyle örüldü diye çekiçle çözüleceği sanılan

Adem elması kursağımdaki

Bir ölü görmek istemiyorsan

Topuğumu sabitleyecek bir kama bulduğumda git

 

Ama

Beni karanlık sokaklarda banklar ve karakol

Beni bir anafor düğümlerken

Kelepçenin bilek kıran yerine yurdun

Sen uyuyordun

 

Bölünmesin istedim hiçbir elma

Nerede bir avuç toprak varsa çiğit desin

Veya tohum çiğnenmesin

Çiğ tutmamışsa ayna

Kırıkla kırağı sınırlarında gidip gelen benim

Kulak verip yılana kaçakçılar aldım

Sonra bir lokma pasta varsa dedi ulak

Paylamak lazım