10 Haziran günü mutfakta oturmuş sosyal medyada genel gündem taraması yaparken sayfama düşen bir haber bende geçici his kaybına neden oldu. Hani hayatınızın merkezinde olmayan, uzun süre aklınıza gelmeyen bazı duygularınız birdenbire palazlanır da onun şaşkınlığıyla donakalırsınız ya tam olarak öyle bir durum yaşadım. Gözlerimi ekrandan ayırmadan onun fotoğrafına baktım bir süre. Sonra fotoğrafa bakmaya devam ederken hiç bilincinde olmada elim bilgisayarın yanında duran sigara paketine gitmiş. Oysa ben hayatımda hiç sigara da içmedim. Kafam yazılan-çizilen onca şeyle meşgulken zihnim o sigaranın orada olduğunu nasıl kaydetmiş bilemedim. Çünkü hiç bakmadan elim tam hedefine ulaşmış, annemin sigarasını yakalamış, bir de çakmağı bulmuş ve sigarayı tutuşturmuştu. Sigara dumanı gözümü yakınca sigara içtiğimi fark ettim. Bu sırada gözüm yine ekrandaydı. Ben ona bakıyordum, o da sanki beni ardında bırakmış gibi bana bakıyordu… Sigaram bitene kadar da karşılıklı bakışıp durduk.
Theodore Kaczynski’yi çok öncelerden bilirim. Zaten oldum olası böylesine aykırı insanlar ilgimi çekmiştir. Nihayet 2017 yılında yapımcılar da ondaki ‘cevheri’ görünce dizisini çektiler ve izlediğimde dizinin Theodore Kaczynski’nin hayat hikayesiyle epey örtüştüğünü gördüm ve izledikten sonra bir süre etkisinde kaldığımı da anımsıyorum.
Sonrasında ona benzer insanları araştırdım ve birçok kişiliği tanımış oldum. Bunların içerisinde seri katiller, politikacılar, sanatçılar, sporcular da vardı. Sıradan yaşamları benimsemeyen ‘gizli ötekilerden’ bahsediyorum. Kuşkusuz aralarında yine en ilgi çekici olanı Theodore Kaczynski’ydi.
Daha küçük yaşlarından itibaren dahi olduğu fark edilen Kaczynski yine genç yaşlarında bilinen, tanınan bir matematik profesörü oldu. Fakat Kaczynski’nin esas hikayesi içine girmiş olduğu yoğunlaşmalar sonucunda Berkeley’de okulunu ve başarıları sayesinde kazanmış olduğu unvanları bırakarak ABD Montana Lincoln kırsalında orman içerisinde kendisi tarafından inşa edilen bir kulübeye yerleşip sade, gösterişsiz, ‘ilkel’ bir yaşama dahil olmasıyla başlıyor. Başlarda bunun nedenini düzenden duyduğu rahatsızlıkla ifadelendiriyor ve bunun üzerinden sisteme alternatif bir yaşam inşa etme arayışına giriyor.
Burada özerk yaşamını ilan ediyor ve uzunca bir süre tek başına yaşıyor, avlanarak, yenilebilir bitki araştırmaları yaparak ve bazı basit el araçları yaparak yaşamını idame ettiriyor. Fakat ilerleyen zaman ve derinleşen düşünceleri sayesinde tek başına düzenden kurtulmanın mümkün olamayacağını, sistemin tümden ortadan kaldırılması gerektiği gibi düşüncelere kapılıyor. Çünkü Kaczynski artık doğada yaşamaya başlamış, binlerce yıldır kopmuş olan insan-doğa denklemini yeniden kurmuş ve doğaya karşı da derin bir bağlılık hissetmiştir.
Aslında onun kafasında doğaya dönen insanın huzura erebileceği düşüncesi hakimdir. Fakat bu düşünceler bir süre sonra Kaczynski’nin içinde doğaya zarar veren endüstriyalizme karşı büyük bir nefret doğurmaya başlıyor. Sistemin sözde insan refahı için yaptığı bütün doğa katliamı onun içindeki acıyı büyüttükçe büyütüyor ve doğada gördüğü bütün canlılarda var olan savunma stratejisi kafasında bir kıvılcımın çakmasına neden oluyor.
Kaczynski artık bu düşüncelerle birlikte geri dönüşü olmayan bir patikaya giriyor ve tereddütsüzce yürümeye başlıyor. Bir matematikçi ve psikoloji bilimine de hâkim biri olarak bu kez yönünü sosyolojiye ve siyaset felsefesine dönüyor ve yaptığı okumalarla insan doğasını ve endüstriyalizmin kaynağını anlamaya çalışıyor. Bunun üzerinden içinde doğan bir şeyleri değiştirme arzusu onu eyleme geçmeye çağırıyor ve ormanda yalnız başına yaşadığı kulübede kendi yeteneklerini kullanarak bazı basit bombalar yapmaya başlıyor ve bu bombaları kendince endüstriyalizmin kaynağı olan bazı yerlere posta yoluyla göndermeye başlıyor. Patlayan bombalar giderek bütün ABD’nin ve dünyanın gündemine giriyor. Havalimanları, Üniversiteler gibi yerlere çok sayıda bomba gönderiyor ve hasarlara, insan yaralanma ve ölümlerine neden oluyor. Gönderdiği paketlerde sürekli Freedom Club (Özgürlük Kulübü) baş harfleri fc ibaresi bulunuyor.
1978 yılında başlattığı bu eylemler zincirini 1995 yılına kadar 17 yıl boyunca sürdürüyor. Emniyet birimleri ve istihbarat servislerinin yoğun çabasına rağmen Unabomber lakabını alan Kaczynski bir türlü yakalanamıyor…
Nihayet 1995 yılında Kaczynski en büyük medya kuruluşlarına mektuplar yazarak menifestosu olarak kabul ettiği 35.000 kelimeden oluşan “Sanayi Toplumu ve Geleceği” başlıklı uzun makalesinin yayımlanması durumunda eylemlerine son vereceğini açıklıyor. Bu durum ABD istihbaratında tartışmalara neden oluyor fakat Kaczynski’nin yakalanmadan eylem yapabildiğini deneyimleyen başsavcılık daha fazla eylem olmasının ülkede infiale neden olabileceğini ve okurlardan birinin Kaczynski’yi yazdıklarından tanıyabileceğini düşünerek makalenin yayımlanmasını uygun görüyor ve 19 Eylül 1995 tarihinde Kaczynski’nin devrim manifestosu olarak gördüğü “Sanayi Toplumu ve Geleceği” makalesi Washington Post gazetesinde yayımlanıyor ve böylece Kaczynski yıllar boyunca yoğunlaştığı bütün konuları Washington Post gibi büyük bir gazete aracılığıyla tüm dünyayla paylaşmış oluyor ve yazdıkları dünya genelinde büyük ses getiriyor. Kaczynski bu manifestosunda endüstriyel teknolojik sistemin tahribatı ve insan doğasını felç ettiğine dönük değerlendirmeleri var bu sistemin sonlandırılması gerektiğini, aksi takdirde insanlığın her geçen gün doğadan daha da uzaklaşarak felakete doğru sürüklendiğini anlatıyor.
Spoiler olmaması açısından nasıl yakalandığını anlatmayacağım fakat Kaczynski 3 Nisan 1996 yılında çok dağınık bir halde yaşadığı kulübede FBI tarafından yakalandı. Yakalandığında kulübesinde 40 bin sayfanın üzerinde yazdığı el yazması günlükleri de yanındaydı ve suçlarının açıklamalarını da hazırlamıştı…
Unabomber dizisi Kaczynski’nin özellikle doğada yaşamaya başlayıp eyleme geçtiği dönemden, tutuklanıp cezaevine girdiği döneme kadar konu alıyor. Kaczynski 10 haziran 2023 tarihinde hücresinde cezaevi gardiyanları tarafından ölü olarak bulundu. Daha önce de intihar girişimi olduğundan dolayı bir şekilde kendini öldürdüğü tahmin ediliyor ancak ölüm nedeni halen netleşmiş değil…
Kaczynski’nin hikayesini ilk duyduğumda onu kendime çok yakın hissetmiştim. Kuşkusuz bu yakınlık insan ölümlerine sebebiyet vermesini kapsamıyordu fakat o dünyanın içinde bulunduğu durumu anlayacak kadar zeki birisiydi. Sanayi Toplumu ve Geleceği Manifestosunu okuduğum zaman önüne serilme ihtimali olan o şatafatlı, rahat yaşamdan nasıl vazgeçebildiğini anlamıştım. Kaczynski varoluşun kendisinden bir rahatsızlık duymuyordu. Bir şekilde varoluşu benimsemişti fakat doğal olmayan akışı, sistemin insanları nasıl insanlıktan çıkardığını fark etmişti. Ve bu düşüncelere kapılmaya başlayan insanlarda gelişecek olan ilk şey delilik belirtisidir.
Kaczynski belki de bir deliydi fakat düşünüyorum da, bunca savaşın, kızıl kıyametin, kavganın, gürültünün, eşitsizliğin, sömürülmenin, kültürel yasakların içinde sıradan bir yaşama doğru yürüyüş yapmak delirmekten daha mı değerli acaba? Çıkmazdayım. Bütün bu düzen böyle olmak zorunda mıydı, böyle olması bir yürüyüşün doğal sonucu muydu yoksa bir çeşit dikte miydi tam olarak kestiremiyorum fakat değiştirilmesi gereken bir şeylerin var olduğunun farkındayım ve bu, etikten taşmayacak, bir şeyleri değiştirebilecek eylemleri de açığa çıkarabilmeli. Çünkü direnmeden hiçbir şey değişmez, değiştirilemez. İsyan etmeden olmaz… Demokrasisiz, sokaksız olmaz!

Not: Kaczynski’nin manifestosu olan Sanayi Toplumu ve Geleceği 2013 yılında ülkemizde Kaos Yayınları tarafından basıldı. Yakın zamanda yine baskı yaptı. Kitapçılarda bulabilirsiniz. Belli bölümleriyle katılmadığım noktalar olsa da değerli bir metin olduğu için okumanızı öneriyorum.