Acemi bir ip cambazının ipin üzerinde gösterdiği hassasiyet, en küçük bir fevriliğin kaybetmeye ve sonunda kaybolmaya yol açacak olmasının silik bilinci ama yine de istemsizce olsa da aşağıya göz ucuyla bakması ve akabinde yalpalayıp aşağıdakilerin yüreklerini ağızlarına getirmesi...

Arada bir aşağıya ürkek bakışlar fırlatması, bulunduğu anın tehlikesini daha net kavrayabilmesini sağlamıyor muydu?

Peki ya aynı kaygı değil miydi onu hacıyatmaz gibi yalpalatan?

Neyse cambaz kendi derdine yansın. Belki bu işi bırakmalı belki de aşağıya hiç bakmamalı.



Bugün duruşma günü ve itiraf edeceğim!


Yorgunum işlenen suçun günahından.

Meğer ne zormuş duyguların değişimine tanık olmak ve o tanıklığı bir türlü durduramamak veyahut durdurmak istememenin verdiği haz ile yaşayıp bundan suçluluğa benzer bir şeyler duymak...

İnsanın duyguları kalıcı değil, niyetleri de.

Duyguların tersi yönde hareket ettiğini görmek bizi pek şaşırtmıyor, şaşırtsa da afallatmıyor. Mesela sevgi öfkeye, öfke nefrete ne çabuk dönüşüyor.

Peki, niye duyguların aynı yolu daha hızlı yürüdüğünü hatta ve hatta depar atıp koştuğunu görmek bizi sudan çıkmış balığa çeviriyor?


Pekala çıktım karşınıza yüce divan!

Suçumu kabul etmekle beraber bilin ki zerre pişman değilim. Beni bilmem kaç nolu pişmanlık yasasından muaf tutun! Etkin pişmanlıktan yararlanmak istememekle beraber sakın ha iyi hal indirimi falan uygulamayın. Hiç hoşlanmam böyle şeylerden!

Evet, Hakime Hanım ben bir duygu suçlusuyum.

Hayır efendim düşünce suçlusu değilim duygu suçlusuyum diyorum yahu!

Daha önce duyup duymamanız benim sorunum değil diye de düşünüyorum. Hem belki buradan bir mahkeme başkanına saygısızlık falan da eklersiniz...

Neyse Hakime Hanım devam edecek olursak eğer şöyle başlamak istiyorum:

Duygular depar atabiliyor Hakime Hanım! Benimkiler attı oradan biliyorum.

Evet, yanlış duymadınız sevgili Hakime. Bakmayın öyle bön bön, rica ediyorum.

Nasıl olur dediğinizi duyar gibi oluyorum hatta bakışlarınız, "Aman be geveze adam atlet mi bu? At mı bu?" da dedi sanki bir anlığına!

Ama sizin ağzınızdan duyana kadar hiç çaktırmam. E ben ki çıkmışım karşınıza, olan bitenin itirafının peşindeyim.

Yüce isa, tanrı a me no, ana meryem, baba muhammed aşkına kolay iş midir bu?

Anlaşılan duygularıma saygınız yok bari varlığıma saygınız olsun Hakime Hanım!

— Bırak safsataları be adam, depar attı dedin nasıl olur böyle bir şey? Al, sordum sabırsız herif!

— Hah şimdi duydum sonunda sorabildiniz!

— Fesuphanallah!

— Tamam kızmayın Hakime Hanım anlatacağım, fakat şunu bilin ki bunun cevabı pek öyle basit cinsten verilemez!

Hem az önce iki saniye kadar düşündüm ve şimdilik vazgeçtim. Şu sıralar o kadar parlak değil zihnimin odaları ve şimdilik erteleyelim bu duruşmayı Hakime Hanım. Tüm insanlık için bari bunu yapalım!

Ha bir de sizden ricam şu zihnimin odalarına birer tane güneş koyalım!

Evet, neden olmasın? Siz ki koskoca Hakime Hanım, elinize mi yapışır? Gerçi söz konusu güneş olunca tabii ki yapışabilir!

Fırından börek tepsisini alırken nasıl çıplak elle tutmuyorsanız güneşi koyarken de bir tutamaç kullanabilirsiniz pekâlâ.

Hadi, hadi kırmayın beni! Hepi topu üç odacıktan oluşuyor zaten, üç odacık nedir ki sizin için?

Zannediyorum o güneşler epey bir aydınlatır zihnimin odalarını ve ben de sorunuza en anlaşılır cevapları verebilirim.

Hem şöyle de düşünebilirsiniz; eğer güneşler haddinden fazla yakarsa zihnimi o zihinden pek bir eser kalmayabilir ve duruşma ilk celsede biter!

Şimdilik sağlıcakla kalın Hakime Hanım. Belki bir gün bu duruşmayı devam ettiririz ha? Biraz size, biraz bana bağlı.