Günlerimi, Mario hocadan sonra yazacağım gerçeğini zihnimin arka odalarına hapsetmeye çalışarak geçirdim fakat sonra aniden bir ses gidenlere yapılabilecek en büyük iyiliğin onları kalanlara anlatmak olduğunu söyledi. o yüzdendir ki şu anda bu satırları okuyorsunuz. mario levi'nin edebiyatı ile tanışmamın öyle büyüleyici bir hikayesi yok ama mario levi ile tanışmamın bende bir peri tozu etkisi yarattığı doğrudur. mario hoca ile bir sahafta yapılan kitap kulübünde tanıştık. devam etmeden önce hikayeyi başa sarmak daha doğru olacaktır.

o gün nasıl heyecanlıydım tahmin edemezsiniz.

acaba nasıl biri, hali tavrı nasıl, o anki haleti ruhiyesi nasıl olacak ve en önemlisi de hayal ettiğim kişi ile aynı mı?

sahafa gidip, oturana kadar da heyecanım bir an olsun azalmadı hatta giderek daha da arttı. mario hoca geldi, öğrencilerine tebessüm ile selam verdi. O konuştu, biz dinledik. haylaz ihtiyar İstanbuldan bahsederken nasıl parladığını görebildik.

Ailesinden bahsederken tespitlerine güldük, şaşırdık. Yeni roman fikirleri olduğunu söyledi, biraz tüyo da verdi. her ne kadar fikirleri de sonsuzluğa karışmış olsa da, o an keşke kendini dışarıdan görebilseydi diyorum.


sonra baktığım yerde belirdi, yanına gittim. bekledi. Öğütler verdi. Ben nefessiz, hızlı hızlı konuşurken bile tebessümle dinledi, dinledim. Bir sonraki sohbetimiz de diyerek atıflarda bulunduk, henüz basılmamış olan romanımı bile konuştuk..

Bir kez daha olmalıydı, kitabımı verebilmeli, yeniden öğütler alabilmeli, aralıksız konuşabilmeli, röportaj yapmak için dil dökmeli, istanbulun sokaklarını defalarca, bıkmadan dinleyebilmeliydim.

Her hikaye biraz yarım kalıyor sanki. Güzel yanı da bu yarım kalmanın bıraktığı sonsuzluk hissiyatı olabilir mi?

iyi ki tanıdım, iyi ki tanıdık birbirimizi. söylediği her kelime , her zaman uzak bir ses misali kulağımda olacak.

ve çok özleyeceğiz kadıköy'ün, İstanbulun sevdalısını.