hayatımızda semboller ve onların ön görüsünde bir yaşam siferi belirlemekteyiz. bunun en güzel örneklerinide çocukken dinlediğimiz masalla perspketifinde görmekteyiz. çünkü masallar bize geçmiş-an-gelecek denklemimizde zihnimize atılan tohumlardır. ve yaşadıkça o tohumların hem akıl hem de ruh dünyamızda filizlenmesine sebebiyet veren ortamlarda kendimizi-tercihlerimizi bulmaktayız. bu bağlamda masallar tek düze bir yapıdan ziyada daha derinlikli bir algının oluşumundan ibarettir. bu yüzden çocuklarımıza masal anlatıları yaparken aslında onları hem geçmiş birikimle hem gelecek diyagramla hem de anda yapacağı ve vereceği kararları etkilemekteyiz. peki buna ehliyetimiz var mı? çünkü john locke'nin sözü üzerinden; ''beyin boş bir levhadır. daha sonra bu zihin tecrübeyle dolar.'' değerlendirdiğimizde çocuklarımızın o dürtüsel zihinlerini ilk başta kendi seçim ve tercihlerimiz bağlamında berrak zihinlerine istediğimiz şekilleri vermek için bir kurmacaya girmiş olmuyor muyuz? bu iki sorunun ışığında çocuk ve ebeveyn ilişkisine göz attığımızda; çocuk ve ebevyn ilişkisinin diyagramı tarihsel, kültürel ve eylemsel bağıntı açısından yüksek derecede bir öneme sahiptir. çünkü geçmiş-gelecek-an gibi kavramların varlığı kendisini yaşamın döngüsel korteksinde bir yapıda hayat bulmaktadır. işte bundan kaynaklı olarak; kişi, birey, anne, baba ve çocuk kavramların önemi daha net anlaşılacak veya tamamiyle bulanıklaşan bir alana sürüklenecektir. bundan dolayı geçmişi çaylağa şimdinin ebevyni geleceğin ölüm olarak kendimizin bir parçası ve kendimizin bir görüngüsü olarak çocuklarımıza daha dikkatli davranmalıyız. aksi durumda hayatın o döngüsel korteksinde kopukluklar olacak ve tüm edim-davranış-tutum çeperimiz artık başkalaşmış bir senfonin müziği olarak kendiliğini bize sunacak hatta dayatacaktır. peki insan buna hazır mıdır?